Nefret WC/TC

By | 7/23/2015 2 comments
Bu yazıya başlamadan önce, oturup biraz ağladım. Göstere göstere ağlamadım ama.. Çünkü asıl acısı olandan utanırım.

Bu yazıya başlamadan önce, epey bi terledim. Irgat gibi işe vurdum kendimi yaz sıcağında. Çünkü ülkemde sapır sapır insanlar ölüyor, savaş çıkıyordu ve elimden gelen tek şey, yer silmekti. (feministler dövün beni)
Bu yazıya başlamadan önce kalbimi yokladım, ağrımayan tek tarafı yoktu. Sanki sırtımdan böğrümden onlarca yumruk yemişim gibi.
Bu yazının başına oturmamak için resmen kendimle savaştım. Çünkü bi kere başlasam hiç bitmeyecek sanki.
Bu yazı ve diğer yazılar da yerin dibine batsın bi yandan. Hiçbiri bu toprağın kan özlemini gidermiyor. Ne yazsak yetmiyor, belki kimse merak etmiyor.
Ve herkes zır deli.

***

Vapurdayım, yeni ama daha az sevimsiz olan vapurlardan birinde. Çok çişim var ve mal gibi tuvaletleri eski yerlerinde arıyorum. Henüz alışamadım; alışmak yaşlandıkça daha zor. Bana bir vapurun dışında niye tahta bank olmadığını anlatmaları çok uzun sürecek mesela. Ben daha yıllarca her seferinde, o aynı köhne ama püfür püfür vapura bineceğim. Neyse, tuvaleti bir sıkıntı çıkmadan bulmayı başardım. Fakat benim için sıkıntının büyüğü, tuvalet kapısı kapanınca başladı.

Tuvaletin kapısında koyu kiremit rengi rujla, iri iri "Jin, jiyan, azadi" yazıyor. Altında Türkçe'si de var: "Kadın, yaşam, özgürlük". Bir de az sağına #direngençliğim yazmış garibim. Kimbilir gençliği ne kadar dandik geçiyor. Zira belli ki Kürt, belli ki kadın, belli ki ötekinin dibinde. Hani ben İzmir kızı, seküler aileli halimle Türkiye'de yaşan bir kadın olmaya dayanamıyorum ya bazen... Ona kimbilir neler oluyor.

Yazının üst tarafında kurşun kalemle çizilmiş barış işareti var, üstü itinayla karalı. Birileri barışın üstünü iyice çizdikten sonra, okla kendi yorumlarını göstermişler. Okun gösterdiği yerdeki yorum ise bol küfürlü. Tam metni hatırlamıyorum ama işin içinde "apo,  .rospu,  o.. çocuğu, s.kmek" gibi kelimeler var. Büyük bir kinle yazılmış. Öyle ki, tuvalet kapısına hayatının anlamı gibi, üstelik hiç de anlaşılır olmayan bir Türkçe'yle yardırmış biri. Muhtemelen o da kadın. O da bu ülkede artık bahtına düşen sıkıntı, çile, dert neyse onu yaşıyor. Ve çok öfkeli.

En son, her ikisinin ortasına, siyah mürekkebi, okunaklı yazısıyla bir uzlaştırmacı not bırakmış. "Her iki fikri de dinledim, ikincinin olduğu yerde ilki daha mantıklı geliyor. Artık kimse ölmesin." manasına gelen bir iki kelam düşmüş. Kim yazmış bilmeme imkan yok. Ama ben Kadıköy'lü, dövmeli, saçlarının bir tutamı farklı renkte genç bir kız hayal ediyorum. Ya da belki sabah vapura yetişmek için çişini tutmuş, sonra tuvalete girince o günün toplantılarını, evrak yükünü filan unutmuş, ben yaşlarda bir abla. Vapurda mizah dergisi, kitap ya da gazete okuyan, iyi biri.

***

Bu bir tuvalet hikayesi olarak kalsın isterdim. Ama kalmadı, kalmıyor. Ülkenin tuvaletlerinden bile nefret akıyor; düşmanlık, üzüntü, kaygı, Allah ne verdiyse akıyor üstümüzden. Üstünden şu an F 16'lar geçmekte olan çocukları düşünüyorum sonra. Kimbilir ne sağır edilmiştir minik kulakları. Silah ve savaş uçağı sesleriyle büyüyen bu kaçıncı nesil, kendi de bilmiyor. Onlarda badan oğula, anasından kızına gelenek, şehit vermek.

Şehit ve devrim kelimelerini aynı oranda sevmediğimi, bugün keşfettim. Bence kimse şehit olmuyor, ölenlerin hepsi, baya baya ölüyorlar. Onlar için öte tarafta düşünülmüş bir ödül, plaket töreni filan da yok. Dünya onların ölümleriyle ne daha güvenli oluyor, ne daha güzel... "Katledilen çocuklardan birinin annesine bunu söyle" derseniz, kendimi keserim üzüntüden, orası ayrı. Kimsenin elinden, çocuğundan kalan tek gadigarı, bir umudun ışığını almaya kıyamam. Ama üzgünüm, bence şehitlik, bayrak gibi, ne bileyim o gaz marşlar gibi, insanları bir amaç uğruna ölmeye alıştıran, çok ince tasarlanmış ve çok düzmece bir kavram.

Devrim hele, solcu arkadaşlarım kusuruma bakmasın ama şimdiye kadar hiç şehitsiz yapılmadı. Şehit, zayiyat, ecnebinin deyişiyle casualty... Siyaset yalancı, insanı değil başlangıcından beri kendi varoluşunu düşünüyor. Hiçbir siyasi fikir de bu ilkeden muaf değil. İnsanoğlunun bildiği, ürettiği her bir siyasi sistem bir sürü çocuk öldürdü şimdiye kadar. Kadın ve erkek de öldürdü. Kimisi toplu, kimisi tek tek, her biri kitabına uydurarak, milyonlarca insanı çatır çatır öldürdüler. Birbirlerine düşman ettiler, yoksullaştırıp köle ettiler. Şimdi sorsak, işid bile devrim yapıyor. Ve evet, bunu da yiyenler var. Avrupa'nın tatlı sosyal devletlerini bırakan binlerce insan, boşuna işid'e katılıyor olamaz.

Beni sorarsanız devrim değil evrimciyim. Devimle özgür olacağımıza değil, evrilerek anlaşabileceğimize inanıyorum. Bugün reisin saltanatını devirsek bile, yarın yeni reisler çıkmaması için, hep beraber evrilmemiz gerektiğini biliyorum. Eminim devrim felsefesinin buna bir cevabı vardır. Ne yazık ki, şu an çok ilgilenemiyorum.

***

Bu yazıya başlamadan önce, "3. dünya savaşını görmesek bari" diye şakalaştım kendimle.
Bu yazıya başlamadan önce, inandığım tüm değerlere -annem hariç- tek tek küfür ettim.
Bu yazıya başlamadan önce dua da ettim; yogadan sonra ve gözyaşlarından evvel. Çünkü çelişkili bir yapım var.
Ve Tanrı'dan iyilik yapabilecek güç diledim. İyi kalabilecek, nefret etmemeyi, çıldırmamayı, umut etmeyi başarabilecek güç. Sabır. Metanet. Adı her neyse...

Şimdi diyeceksiniz, Deniz biz bu yazıdan ne anlayalım? Devrim de olmasın, barışın üstünü karalasınlar, biz de öylece bakalım mı? Yoksa sokaklara çıkıp kendimizi mi yakalım? Lanet etmekle, telekineziyle, saltanatı için göz göre göre bir halkı savaşa ve ölüme sürükleyen reise zarar da verilmiyor... Biz ne yapalım?

Gerçekten bilmiyorum...
Bir insanı sevmekle başlayamadı her şey.
Belki şimdilik, sadece nefret etmemeyi  ve umutsuz olmamayı becersek yeter.

biterken,
yazın başında annem hastalandı. (şimdi iyi) ona bakmaya çalıştığım 15 günde, 35 yıldır yaşamalara doyamadığım ergenliğim bitiverdi. hep "intihar etmiyorum çünkü annem çok üzülür:(" yapardım, evet yapardım bunu. o 15 gün "bana bişey olursa anneme kim bakar!" cı oldum. içimdeki orta yaşlı memureyi keşfettim. her yıl doğum günümde bi durum değerlendirmesi yazısı patlatırdım. bu doğumgümünde sadece, kabak'ta sabah ilk iş ve gece yatmadan önce yüzdüm. özetle, hayata dair süzülmüş fikir olarak sadece bunu bırakabilirim size bu sene: 
gece denize girmek, olağanüstü bir hadise.
lav,

d.
Newer Post Older Post Home

2 vatandaş cevab hakkı kullandı :