İşgalevi 3 - Akşamdan Kalanlar

By | 3/17/2013 9 comments

Kafamda teyzeler Aydın havası oynuyo annem, sorma ne hallerdeyim.

İşgalevi, benden beter...
Az önce binanın girişindeki avludan, yahut Fransız yazar pici Frederick'in taktığı adıyla, "antrevu"dan geldim. Ortalık can pazarıydı. Üstelik bugün günlerden pazar. Haziran'ın 15'i.

Hala sarhoş olmam bir yana, sevgili muhasebecim Hulusi Sami Tamgömer'i bahçede Goa transla patlar halde görmenin etkisini atlatmam, epey zaman alacak. Bu arada bahçeye bakıyorum da, açılışta paravanları kaldırmadığımız iyi olmuş. Dün gece burada Serdar Ortaç, Snoop Doggy ve Jan Micheal Jarre aynı anda klip çekmişler ve oynayan herkesi ardlarında bırakmışlar gibi bir hava var.

Ay dur başından şeyediyim.

Dün gece İşgalevi'in açılışını yaptık. Korkarım şu an İstanbul'da, buradan bahsetmeyen tek bir gece kuşu, tek bir bohem, tek bir sanatçı, hippi, yupi, punk, partici ve zombi bulamayız. Açılışa gelmeyenler çoktan gelenlerin yakasına yapışmış, "Beni o ütopyaya götürün!" diye ağlıyorlardır.

Ahahayt! Yanlarım ağrıyor.


Açılış antrevuz'da, Nadia, İrina ve İnna'nın gövde gösterisi başladı. Güvenlik işini KGB ajanı olduklarından şüphelendirecek ciddiyet ve başarıyla çözdükleri yetmezmiş gibi, kızların benden ilk istekleri, bir dans atölyesi oldu. Az daha sevinçten çıldırıyordum.

Tüm hastaneyi gezip en nihayetinde bir ameliyathanede karar kıldık. Bu yüzden gösterinin teması, ölümle yaşamın mücadelesiydi. Ya da ben öyle sandım. Her halukarda üzerine iskelet boyanmış o zenci dansçının - San Fransisco'lu ve gey dabii ama karın kaslarında peynir rendele, öyle bir insansı- evet o zenci arkadaşın, ölümü temsil ettiğine eminim.

İkinci gösterimiz Mutfucktaydı; mekanın adını almasına sebep Yeni Zellandalı poici kızla, Çek sokak sanatçısı oğlan, (adlarını yeminle bilmiyorum) mekana adını veren yakınlaşmayı temsilen, minik bir parodi sergilediler. Özellikle sıçan ailesinin cima gürültüsünden rahatsız olup, mutfağı terk edişleri ve tüm ailenin sadece edep yerleri tüyle örtülü bir grup insan tarafından canlandırılması, büyük alkış aldı. Performansın şokunu atlatamayan izleyicilere ise, kanfırtfuud adı altında mercimek köftesi ve kısır dağıtıldı.

Bütün bunlar olurken çatı ve bahçede, Asal7 adlı Kasımpaşalı bir rap gengi, İspanyol reggeaciler, Yeşil Vadi İsyanda diye bi alternatif rock grubu, iki elektronik samplecı, kırbaç gibi kız ve birkaç da dj müzik yaptılar. Caz quartetindeki amcalar ise beni özel olarak protesto ettiklerini açıkladıktan sonra çalmayıp, sadece yemek içmekle yetindiler. Sebepleri mantıklı olduğu için sesimi çıkartmadım.
Cahilmişim.
Yani.

***

Tesisat ve tamiratla kabası alındıktan sonra işgalevindeki her bir alan, orayı talep edenlerce tasarlandı diyebilirim. Hala da epey boş yerimiz var. Tuhaftır, insanlar durmaksızın inşaa edilen bir bina içinde sanat yapmaktan o kadar da rahatsız değiller. Sadece müzisyenlerimiz günün belli saatlerinde durmak bilmeyen matkap seslerine inat, çatıya çıkıp "Seni yenicem inşaat!" diye bağırıyorlar. Yapmıyorlarsa ayıp, ben bile bir noktada bir avuç sessizlik için Kasımpaşa sahiline yürür oldum.

Bir perşembe sabahı, bahçeye bakan camın önünde çiçek dikmekle meşkulken ben, tepemde üç gölge belirdi. Kafamı kaldırdığımda etraflarından gökkuşalı hareler parlayan, üç köy hippisi arkadaş gördüm. İşin tuhafı arkadaş olacağımızı daha o an anladığımdan, bahçe eldivenleriyle gelişlerine alkış tuttum. Berikiler sevinip, ebleh gibi bana eşlik ettiler.

Hülasa, bu kısa kutlama sonrası tanıştık. Meğer siteyi bitirmeyen nördlerin arkadaşlarıymış, Bodrum'daki bir permakültür köyünden şehre yeni inmişler. Evi duyunca da "bir bakalım" demişler.
 İyi ki de demişler. O söz ağızdan çıkmasaydı,  ben büyük ihtimalle bugün açılışı yapmak şöyle dursun, hala ustabaşı ve nörd kovalıyor olurdum.

Orçun ile Arda, daha geldikleri sabah öğlene kavuşmadan, ustaları hizaya çekmiş, Elif ise çoğunluk Bambi, lahmacun ya da kebaptan oluşan diyetime, -ki yanlarında her daim diyet kola tükettiğim için buna diyet demekte hiç sakınca görmüyorum- sik sik etmeye başlamıştı. İşgalevi projesininin detaylarını öğrenir öğrenmez ise, eve kimlerin yerleşeceğinden tutun da, işgalevinin sanal ortam varoluşuna dair pek çok konuda, siksiklerinin ardı arkası kesilmedi.

Açıkçası ben bildiğim kadarıyla, hiç zayıf bir kız olmadım. Ama şu ara ve şu para, beni kapılardan geçemeyecek kadar bozdu. Zenginlikten anladığım yiyebileceğim kadar künefe çünkü. (Ve diyet kola) Sanal dünya varoluşu'na gelecek olursak, öyle bişeyi daha önce duyduğumu bile sanmıyorum. Ama Elif'e bunu çok çaktırmadım . Sadece, "Herkesi getir!" dedim. "Dünyanın tüm sefil sanatçılarını, masamda görmek istiyorum."

Beriki cevaben omuz silkti; - Mutfak masasında mı? Hani öyle bişey yok da...

***

Açılışa dönersek, bu çok mühim gece için işgalevinin tamamı, interkatif ve kreatif bir deneyim olarak tasarlandı. Binanın her yerinde eş zamanlı başlatılan kaostan hemen önce, henüz gün eski İstanbul yarımadasının gerisinde denizle kavuşurken, bahçedeki asırlık manolya altına toplanıp dua ettik. Saydım; tam olarak 42,5 kişiydik. (Kamil'i buçuktan saydım ve bunu ona da bildirdim. Cevaben kaval kemiğime tekme atıp, sonra özür diledi. Ergenliği mi başlıyo nedir? )

Çatıda ve bahçede akustik konserler, kağıttan dilek feneri atölyesi, biraz plaj kumu ve ateş vardı. Oda sergilerinde, yedi ressam, dört fotoğrafçı, bir grup güncel sanaçtı, bir heykeltraş ve bir de bedenini sanat olarak kullanan sanırım eski porno üstadı yaşlı bayan, işlerini sergilediler. Biri mutfuck'ta, diğeri antrevuz'da iki tiyatromsu gösteri oldu.  Video, masaj, çığlık, düşün konsept odalarını hiç açmıyorum. Nadia herşeyin güvenlik kameralarında kayıtlı olduğunu söylüyor.
İyi etmiyor.

Dün gece burada kayıt altına alınmayası pek çok şey olduğuna eminim. Maalesef ve neyse ki, ben çoğunu görmedim.

Parti kızışır ve ben ikinci votka elma suyumu diklerken, yanıma Kanadalı bir tip yaklaştı. Gerçi tipin Kanadalı olduğunu uzun süre inkar edip, kendisiyle Türkçe anlaşmaya çalıştım. Zira adam gayet de Fikirtepe delikanlısı gibi davranıyordu. Meğer asitliymiş. Tutturdu "Seni Allah'la tanıştırcam" diye. Nereden bulduysa bir de takke ile tespih bulmuş. Sıkı bir pazarlık neticesinde çeyrek kağıtta anlaştık. Kağıdı ağzıyla kırtıp yarısını bardağıma tükürdü. Geri kalanını kendi yalanıp besmele çeke çeke uzaklaştı.

Çok gürültü olur diye bahçeye hiç hoperlör koyamadıydık. Fakat artık havuz inşaatı, yeni dikilmeye başlanmış bitkileri ve halıfleks tarzı çimenleriyle, oldukça çekici bir bahçemiz olmuş ki, parti kısa sürede ana dans pisti atrevuz'dan, bahçeye de taştı. Ama ne taşmak... Az önce bi travesi önce camıma işeyip, sonra da öpücük kondurdu. Üstelik içeride beni gördüğünden şüpheliyim.

Bense aceleyle bi sigara yaktım, of çok iyi geldi. 

Bu çılgın açılıştan bizim kadar keyif almayanlar da vardı tabi. Daha hazırlık aşamalarında ayılıp bayılan avukatım Arzu Nihal hanım, gece 11'den itibaren on dakikada bir; "Orayı polis basacak", gece birden itibarense "Ordu üzerinize operasyon düzenleyecek" demek için aradı. Hah. İşte buna gülüyorum. Benim KGB ajanı, üstelik balerin bir güvenlik ekibim var. Tarlabaşı polis karakolu içeri girmek isteyen kalabalığı kontrol etmek için adeta seferber oldu.

Şaka bir yana belediye ve güvenlik güçlerine ne kadar para yedirdik sormak bile istemiyorum. Goa'nın muhasebecisi Tamgömer bey az sonra ağlayarak arayıp söyler nasılsa. Benim harcadığım para bir insana bu kadar batsın... İnanılır gibi değil.

***

Özetle ben çeyrek asitli voktamın üzerinde üç-dört tane daha içki içmiş olabilirim. Belli bir noktadan sonrasını gif gibi, sinemagraf gibi hatırlıyorum. Hazır giften bahsetmişken, bahçedeki projeksiyon gösterilerimiz mahalleliden büyük ilgi topladı. Bunun üzerine projesiyoncu çocuk, aslen dj'miş, gece başında kült filmlerden elleriyle yaptığı sinemagraf arşivi sunarken, gece sonunda 90lardan Türkçe klip oynatmaya başladı.

O sıralarda ben, yarattığım düşün ya da kabusun içinde, boğazıma dek geleceğe batmış, renklerin tadını alabildiğim, yahut sesleri koklayabildiğim bir takım yerlerden geçiyordum. Ya da ben sabittim de oralar hep benden geçtiler, emin değilim.

Bir noktada kendimi, kedimiz bayan Pollock'la verendaya oturmuş, evreni okşarken buldum. Evren bir kedinin gıdısındaydı. Ben onu okşadıkça parmaklarımın ucunda, ısrarcı bir biçimde torladı.

Şimdi, akşamdan kalanlara baktığımda, havadar bir doğumhanenin işlevini gerçekleştirirken kan revan içinde kalışını andıran, asil, harkulade ve üstelik korkunç bişeyler görüyorum. Burada benimle yaşamaya gelen herkesin adeta hastasıyım. Yahut ezelden beri hastaydım da onları bana gönderilen, kutu kutu, rengarenç ilaçlar biliyorum.

***

Tam olumlu düşünceler içinde kayboluyordum ki, Frederic donla kapımı tıklattı. Dün akşamki bayan misafiri henüz gidememiş. Hatta gitmemekle yetinmeyip çocuktan bir de sigara istemiş. O neyin sigarasıysa artık... "Bu saatte ayakta kim olur?" diye düşününce bizim donlunun aklına da ben gelmişim.
Aman ne hoş.
Misafiri de görsen hele, pejmude kürdan. Üstelik de cüce. Fotoğrafçımıymış, neymiş.

İngilizcesi berbat olduğundan beyefendi bir saat kapı aralığında donla laf anlattı. Gören de başka bir taleple geldi sanacak. Ne istediyse verdim, kapıyı suratına çarptım. Sonra açıp, "pardon kurander" diyip gene çarptım. Fransızca'dan Türkçe'ye yerleşen sözcükleri konuştuyduk geçen, o gerizekalı anladı.

Bense bi bok anlamadım.

Hayır negzel keyfim yerindeydi. Sana bir, sigarana iki Frederic...



Newer Post Older Post Home

9 vatandaş cevab hakkı kullandı :

Anonymous said...

deniz artık ütopik yazıyorsun :( şaka mı gerçek mi dalga mı yoksa geyik mi anlayamıyorum. belki edebiyatım yetmiyodur. edebiyatın anasını sikmeden anlatırmısın ne yaşıyosun ne ediyosun. bütün bunlar kafanın içinde mi dönüyor yoksa reel de yaşıyormusun.... şizofrenik saçmalıklar gibi görünüyor buradan biliyor musun? tam kafanın içindeyiz derken a bakmışın değiliz! ANLAMIYORUM ve bunun düzelmesini istiyorum bacım

Sevgili adsız, ben sana ne diyim? Hikaye ayol bu. Kurmaca.

Ben de seni neden bu kadar rahatsız ettiğini anlamadım. Delirdim diye mi korktun acep? Korkma, tam delirmedim.

Allah, allah.
Çok acayipmiş.


Merak etme ama, hepiniz, kafamın içindesiniz bacım. Şimdilik düzeltemeyeceğim bi durum bu:)

Takıl yani, direnmezsen hoşuna gidebilir.



this is şambalaaaaa

@varol döken çok acaip bişey var, ne zamandır söylicem. yapılan yorumlardan sadece seninkiler mail kutuma düşüyor.
onliii yuuu.

momos said...

biriktir bunları, havalı bir mahla bul, ferit şahenk yakalıların tv adreslerine at, balik bilmezse halik bilir. dizi dizi izlenir muhakkak. bugün olmazsa 50 yıl sonra. maksat namın yürüsün.

mavisiyle yeşiliyle ışığı sesinden önce gelen günler sebilin olsun.

@momos çok tatlısın. ferit şahenk yalısı'nın kapısından yazıyorum şu an. güvenliği kötü espirilerimle etkisiz hale getirdim. yalıya ilkin dilsiz besleme olarak girmeyi düşünmüştüm ama tövbe, beni gülme tutar.
bi süre orada güvenlikçiyim, beklerim.

Tadı damağımda yaaa çok güzel...
Pembe eldivenlerimle bulaşık yıkarken hep aklımda İşgalevi...

@kabakkoyu
ben okuyup üfleyip öyle gönderiyorum ondandır, misal misbillah...

@defne suman sen de hep benim aklımdasın... derse gelemezsem misal, benle içmeye çıkmaz mısın? (üzülen surat)