Bir Gezi Hikayesi -Ben meydana niye çıktım?

By | 6/03/2013 16 comments




Kendimi politik bir insan olarak görmüyorum. Hiç bir siyasi partiye yakınlığım yok. Pek çok resmi ideolojiyi gerekçeli temelinden, pek çok gayr-i resmi ideolojiyi denenip çalışmadığı görüldüğü için ciddiye almıyorum. Onların tam olarak karşısında olduğum da sanılmasın, bir şeye karşı olabilmek için, öncelikle onun geçerli bir argüman olması gerekiyor zira.
Neyse, konuyu analitiğe boğmayayım.

Şu yağmurlu pazar sabahında bildiğim birşey var, önümüzdeki on yıllar boyunca Türkiye'deki pek çok meslek grubundan insan, 31 Mayıs'ı 1 Haziran'a bağlayan geceyi açıklamaya, anlamaya ve ifade etmeye çalışacaklar. Kimileri ona ulvi anlamlar yükler ve hakkında türküler yakarken, bazıları o geceyi lanetliyecek, küçümseyecek ve bok muamelesi yapacaklar.

Ben hazır dumanı üstündeyken, sevgili okuyucuma benim için o gecenin anlamını, neden meydana çıkmam gerektiğini anlatmak için geldim. Eteğimde ne varsa, hızla döküp gidicem.

Gezi Parkı'ndaki eylemin ilk günden beri takipçisiydim, elbette bu şehirdeki tek bir saksının bile yerinden kıpırdamasına tahammülümüz yok. Çünkü şehir, iyice inşaat alanı - kanser kombo bir bünye oldu, ucumuzdan kemiriyor. Gezi'deki ağaçlar çok sembolik olarak bu işin bir parçası, yoksa 3. köprü ile bizi akıl almaz bir rant ve çevre katiamı bekliyor.

Ama oraya sadece park için, sadece ağaçlar için de çıkmadım açıkçası.

Cuma günü bir yandan iş yetiştirmeye çalışıp, bir yandan da tüm sosyal medyadan olayları takip ediyordum. "Eyleme ne giyilir, sırt çantasına limon koysam polis arar mı?" hazırlıklarım sürerken, Hürriyet'te önce kanlar içinde bir kız gördüm. Asla yapacağım bir şey değil ama dayanamadım bu kez, videosuna tıkladım. Kızın orada, tam da Taksim anıtının dibinde, tek başına, an be an beyin kanaması geçirişini izledim. Ve ancak video bittikten sonra, onun arkadaşım Lobna olduğunu anladım.

İçim boşaldı bi an, nasıl diyim; tiz bi isyandan gayrı, hiç bişey hissetmedim. Ve aklımda tek bişey belirdi, oraya gidip muhattap kimi bulursam ona, "Sen kimin ülkesinde kimin canına kast ediyorsun lan!?" demeliydim. O meydanın, o parkın, bu şehrin, bu ülkenin hala evim olduğunu birilerine söylemem gerekiyordu.

***
Ben meydana ne ulusalcı, ne çevreci, ne anarşist, önce sıradan bir kadın olarak çıktım. Bu ülkede öldürülen, ölmesine göz yumulan, cinayetleri hukuksal olarak desteklenen, folluk olarak görülen, sosyal hayattan men edilmek istenen tüm kadınlar için, kendim için... Canımıza kastederek bizi korkutmaya, onurumuzla oynayarak bizi sindirmeye çalıştıkları için çıktım.

Ben meydana Ata'yı özlediğim için çıkmadım. Beni bugün, hemen şimdi temsil edecek tek bir lider olmadığı için, hiç bir lider ülkenin vatandaşına insan muamelesi yapmadığı, insan hayatı çok ucuz olduğu ve bunu asla takmadıkları için çıktım. Depremde, selde, afette, terörde, madende, iş kazasında ve trafikte ölen insanlar, onların nazarında sadece sayıdan ibaret olduğu, onlardan bahsederken "5 madenci, pardon 7, neyse..." diyebildikleri için ve utanmadan, arlanmadan, pişkin pişkin, bu "ucuz insan" fikrini destekledikleri, övdükleri, düğünlere gidip çiftlere 3-5 çocuk sipariş ettikleri için çıktım.

Ben meydana "Nihayet barış süreci oluyor, bunu provake edeyim, bitireyim, ülkeye anarşi getireyim" diye çıkmadım. Ne barışın, ne sürecin açıklamasını kimseye yapmadıkları, orada barış derken komşuya savaş çığırtkanlığı ve hazılığı yaptıkları, büyük ihtimalle bölgede kanlı, kirli, gizli amaçları olduğu için çıktım. Kimi kime kırdıracakları belli olmayan savaşlara benim ülkemi, biraz daha para için sokamasınlar diye çıktım.

Ben meydana gece 22:00'den sonra alkol bulamayacağım, Allah muhafaza ayık kalacağım için çıkmadım. Ben ayık olmak istemezsem, tayyip bizzat gelip çorabımdaki sigaraya el koyup kırsa, kulağıma ilahi üfürse fayda etmez canım benim. Ben meydana, şimdiye dek tek tek, itinayla etimizden cimbızla yoldukları ve yolmaya devam edecekleri tüm Cumhuriyet kazanımları için çıktım. Kendilerinden olmayan herkesi düşman bildikleri, açıkça, yüzümüze yüzümüze hakaret ettikleri için çıktım.

Ben meydana dindar insanlar tarafından yönetildiğim ve dine tahammül edemediğim için çıkmadım. Ben bu dindarların sadece sınırlı sayıda Müslüman'a yetecek kadar adaletleri olduğunu 10 yıldır gördüğüm için çıktım meydana. Ne işten atılan THY personelinin, Tekel işçisinin, ne evinden atılan Sulukuleli'nin, ne toprağı deresi Hes'e kurban gidenin, ne yazdığı ya da asker olduğu için hapiste yatanın, ne Uludere'de ölenin, ne Reyhanlı'da sakat kalanın hesabı sorulamadığı için çıktım.

Ben meydana marjinal ve çapulcu olduğum için çıkmadım, ki değilim. Elime molotof verilse, organik zeytinyağı sanacak, ayrıca çalıştığı her işte ve satın aldığı her malda devletine verigisini 10 yıldır gıcır gıcır veren biriyim. Vergileri verdim ama bana yol, su, elektrik, park, konser ya da spor salonu olarak geri dönmedi. Bişey dönmediği gibi, hazırda olanlar da gitti. Tek tek sayamıyacağım ama bir Beşiktaş'taki çay bahçesini saltanat mülkünüze kattığınızda, bir de Haydarpaşa'yı otele okutmak için yaktığınızda, büyük bedduamı aldınız. Oralar benim evimde en sevdiğim köşeler, en güzel çıktığım fotoğraflardı. Siz benim en afili fotoğrafımı yırttınız.

***

Bundan sonrasını getirmek kolay değil, hala sokaklarda insanlar, arkadaşım eşim dostum var. Hala halkına harcanabilir gözüyle bakan bir insanın yönettiği, şiddeti gaddarlığa çoktan dökmüş bir orduyla savaşıyorlar. Savaşıyorlar derken ekipman olarak deniz gözlüğü, gaz ve toz maskesi, olmadı sirkeli bez ile.

Gelmiş geçmiş en apolitik nesile gerilla gibi sokak sokak evlerini savunmayı öğrettiniz. "Aman evladım olaya karışma, örgüte partiye bulaşma" diyen babalar çocuklarının çantasına limon koyup meydana yolladı. Teyzeler elde börek cepheye erzak taşır gibi sokaklara uğradı, sizin gene kibiriniz durmadı, durulamadı.
Zira bizi sayımıyorsunuz ve şimdi açık konuşalım sanırım şu sıralar asabınız biraz bozuk, çok net muhakemede bulunamıyorsunuz.


Şimdi Ne Olacak? - Intro

Herkesin ayrı fikri var ama ben "Şimdi ne olacak?" sorusunu, kendi çok bilmiş KLBHE ekibine yönelttim. şöyle gönülden cevaplar aldım.

- Hükümet geri adım atana kadar meydanları zorlamak, polisleri fazla mesaiye tutmak asilce bir hareket elbet ama tek bir çocuğun canının bile vebalini taşıyamayız. O yüzden polisle karşı karşıya gelmeli direniş azalarak bitsin. Ve asıl direniş başlasın.

- Asıl direniş, sandık ve demokrasi direnişi olmalı. Bu çok beylik, klişe bir laf gibi ama bir o kadar da gerçek. Hükümet 10 yılı seçimle gelerek geçirdi. Evet kömür dağıttı, evet makarna ile oy satın aldı. Biz de makarnayla oy verene ya da dini duygularının peşine takılıp gidene burun kıvırdık. Aferim bize. Halbuki bu insanlara biz ulaşmış olabilirdik. Ya da oy vermiş, oy sandıklarında gönüllü olarak çalışmış, insanları bu konuda uyarmış ve teşvik etmiş olabilirdik. İşte şimdi tam sırası. (Açıkçası bana sağ sol, hangi parti, koalisyon şu noktada o kadar fark etmiyor. Başa geçen diktatör olmasın, öp başına koy.)

- Hükümete yöneltilecek çok soru, istenecek çok fazla şey var. Bunun için hukukçular, şehir planlamacıları, ekonomistler yani işinin uzmanları çalışmalı. Misal Gezi ve AKM'yi yıkarak yerine x'i (bilinmeyen yapı), yahut 3. köprü veya havalimanını neye dayanarak yaptıkları, şehri ve dengesini nasıl etkileyeceği bir ekibin, bu satışlardan dönen cukkaların hesabını bulmak başka bir ekibin işi olmalı.

- Medyaya güven olmayacağını lakin ana sermaye gruplarının ise tehditten anladığını öğrendik. Sermaye grupları en etkili anti tayyo seçim kampanyasını finanse etmek için kullanabilir, ki yapılıyor aslen. Bu arada birebir insanlara gidilebilir. "Bu ülkede neden böyle bir lidere ihtiyaç duyuldu, insanlar onun nesini bu kadar seviyor ve destekliyor?", bunları çözüp anlamak gerek. Bu ülkenin hiç bir vatandaşının fikrini ve hissini yok saymak, hele bu kez, bizim işimiz olmamalı.


Çok fazla konuştum.
Ve mutlaka unuttuğum bişeyler var.
Ama şunu asla unutmayacağım; 31 Mayıs'ı 1 Haziran'a bağlayan gece, hayatımda ilk defa 30 senedir içimde yankılanan "Burası mı benim ülkem, ben buraya ait miyim lan?" sorusu, "Evet, evet! Yüz bin kere evet!" şeklinde yanıt buldu.
Bana bunu yaşatan herkese, tek tek teşekkür ederim..

Newer Post Older Post Home

16 vatandaş cevab hakkı kullandı :

Anonymous said...

Deniz, harika yazmışsın. Ellerine sağlık. Ben Yeşiller Partisi gibi bir parti kurulsun istiyorum. İnsanı, doğayı kucaklayan, dinleyen anlayan, dogmalardan ve diktatörlükten uzak, saygı ve tolerans nedir bilen, enerji dolu, yapıcı, iyimser, dayatmayan bir parti kurulsa keşke ve anlatabilse kendini. Çok mu hayal?

Celal said...

İyi güzelde ben Rize'de yim bu yazıyı okudugumda niye agliyorum ki?

Anonymous said...

En kısa vadede, öncelikle 1) Başlangış noktası olan Gezi Parkı ile ilgili konuyu hemen askıya alıp, tekrar katılımcı bir tartışmaya açmalılar. Bundan sonra orada cami, residans, otel filan yaptırmamaya çalışmalı 2) acil, şu bir hafta içinde yaşanan vahşetin direkt sorumlu memurları açığa çıkarılıp gerekli işlemler yapılmalı, kamuoyuna paylaşılmalı. Sonra da onlara bu emirleri verenler görevden alınmalı. Yüksek düzey istifalar olmasa bile 3) polisin kullandığı şiddet üzerine açık bir tartışmaya oturmalılar, gösterileri düzenleyen yasa ve yönetmelikler derhal yeniden ele alınmalı

Siyasal ve toplumsal talepler (hükümet politikaları ve yönetim biçimiyle olanlar) uzun vadede bu tabanın birleşmesi ve çalışmasıyla kendini göstermeli umarım. Ancak hemen şimdi, açık, somut işler bunlardır herhalde

Deniz, tarihin bu misalsiz dilimini başka kimse bu kadar iyi tarif edemezdi! Dönüp dönüp okuyorum. Kalemine sağlık!
DS

Çapulcular Partisi ve lideri mutlaka bir kadın olmalı, Deniz geçmiş olsun:)

Ruh ikizim olsa bunu yazardı sanırım. Gözlerim dolu dolu okudum. Olağanüstü!! Elinize sağlık.

+111 insan olduğumuzu hatırladık lan. ben insanmışım meğersem

Oncelikle eline saglık yazın cok dokundu bana , bahsettigin bir cok seyden haberim olmadıgı icin belki, belki haberim oldugu halde yoksaydıgım için.. yıllar once bir gun tbmm tv de malum sahsın kibirli dayılanmalarına dayanamayıp havlu atıp eeeh yetti artık be izlemiyorum okumuyorum gazete falan deyip kapadım gozlerimi kulaklarımı,mahalleme komsuma ulkeme kustum. Hicbir seye sasırmaz oldum. Arkadasım olmayan tanımadıgım herkese gicik oldum. Kendime taktım, kendimle ugrastım b.kunu cıkardım doktordur spordur kariyerdir bir ben bir howard roark. Sistemin askeri, efendime soyleyeyim "birey" olarak hızımı da aldım gidiyordum pat kut. Ama boyle kuru kuru ne kadar boy atsan , kok salmayınca faydası yok...
31 mayıs!
Gezi parkı eylemi cok sey ogretti hepimize, yas aldık, hepimiz buyuduk, millet,cumhuriyet yas aldı .

Yazın icin sana, meydanda yanımda durana ,pencereden tencere calarken karsı pencereyi acıp eslik eden ilk defa yuzunu gordugum komsuma, en sıcak saatlerde besiktasa goturmekten cekinmeyen taksici abiye , beni bu toplumsal yalnızlık hissinden kurtaran tum orneklere herkese tesekkurler

Anonymous said...

Yine cok sahane yazmissin, eline diline saglik."Hükümet geri adım atana kadar meydanları zorlamak, polisleri fazla mesaiye tutmak asilce bir hareket elbet ama tek bir çocuğun canının bile vebalini taşıyamayız. O yüzden polisle karşı karşıya gelmeli direniş azalarak bitsin. Ve asıl direniş başlasın." sozlerine katiliyorum. Bir de cok sukur artik buraya ait, ve gururlu olmaya!

fatoş said...

seni pek sevdim.

Anonymous said...

Eline sağlık...
Bu yazılar daha fazla kişiye ulaşmalı ve daha fazlasını harekete geçilmeli. Daha fazlası da yazılmalı.
Teşekkürler tekrar.

kesinlikle katılıyorum.

Kıvılcım Burcu said...

Merhaba.
Günlerdir, meydanlardan eve dönünce facebook notları üzerinden parça parça yazdıklarımı-yazamadıklarımı; ama mutlaka düşündüklerimi tek bir yazıda çok güzel ifade etmişsiniz.
Elinize sağlık=)

Budur.
Harika. Kitabı alacağım acilen.

Anonymous said...

Deniz , yazını bu kadar geç okuduğuma üzüldüm hatta utandım bundan . O kadar çok bilgi , haber akıp duruyor ki günlerdir Gezi hakkında... Ne güzel anlatmışsın sizin kuşağın ve aslında bir önceki kuşağın da düşüncelerini ... Eline sağlık ...
İclal

Deniz merhaba;
Ben Tuğçe Çamsarı. Yazıyı okuduğumda dönüp bir daha bir daha okudum. Harika bir paylaşım. Ortak duygularımız ancak bu kadar güzel ifade edilebilirdi. Kalemine sağlık. Kendi web sitemde de kaynak göstererek paylaştım yazını.. www.tugcecamsari.com
Siteni de bu yazıyla birlikte inceleme fırsatım oldu ve bayıldım üslubuna.. :) Görüşmek üzere.. İyi çalışmalar dileklerimle..