İşgalevi 4 - Dedikodular ve Falanlar

By | 3/27/2013 7 comments

Kardeş sana şu kadarını söyliim; İstanbul İstanbul olalı, böylesi bir parasıyla rezil olma görmedi.

Çok özet geçiyorum, her şey Frederic'in donla kapıma dayandığı sabah başladı. Kapıyı kapatıp günlüğü yazdıktan beş saniye sonra, kapım tekrar çalındı ve ben Frederic sanarak bir hışım, "Bi git la!" diye bağırdım. (Böyle basit Türçe hitapları gelenlere öğretiyorum. Maksat kültürümüze yakınlıkları artsın.) Lakin kapıyı tıklatan bu kez Nadia imiş.

Ve durumlar, tatsızmış.

Sergi odaları aslında ressamların hem atolyeleri, hem de yatak odaları. Işık dediler, alan dediler, kendilerine üç ayrı salon tathsis ettik. Fakat çeşitli tesisat sorunları nedeniyle, dairelerine tuvalet koyamadık. Onun yerine, ortak kullanımda en fazla 4 kişiye bir adet ful aksesuarlı banyo yapmaya karar verdik. Fakat mermeri gelmedi, kurnası dolmadı derken, bu alan açılışa yetişmediydi.

Allahım, bu manasız detayı niye anlattıysam... Velhasıl, o inşaa halinde banyoda, açılışın ertesi sabahı, baygın bir kız bulunmuş. Nadia'nın kapıya dayanma sebebi bu imiş. Ben ikinci kata varan o merdivenleri nasıl çıktım bilmiyorum. Bir yandan da kendime içerliyordum; her hafta salı -  perşembe düzenli ambulans seferleri düzenlenen bir çevrede, evham ve ilgi arzusunun zirvede yaşandığı bir evde büyüdüm ben.

Fakat işgal evine ilaç dolabı bile koymak, yeminle aklımın ucundan geçmedi.

Ne biliyim, ayılıp bayılanlar, şekeri çıkıp, tansiyonu inenler, sağ yanı tutmaz olanlar hep yaşlılardı sanki. Bu kadar gencin, bu kadar hayatla iç içe yaşadığı bir evde, hadise çıkmaz mı sandım, ne düşündüm? Neyse, ucuz atlattık. Kızı Alman Hastanesi'ne yetiştirirken, evde kendisni tanıyan kimseyi bulamadık. İrina kamera kayıtlarından kızın izini sürerken, ben, Elif, Nadia ve Goa Tamgömer, hastanede bekledik. Neticede kızın sağlıksız beslenme, yanlış arkadaşlıklar ve nerede duracağını bilememe gibi rahatsızlıkları olduğu ortaya çıktı. 4 saat sonra aldık eve getirdik.

İşin daha beter kısmı, aslında eve gelince ortaya çıktı. Kız ayılıp ayriş ressam Christopher beyi tanıdı. Adamın kızı önce bayıltıp, sonra taciz edip, en nihayetinde kalabalıktan tırsıp banyoya sakladığı ortaya çıktı. Oybirliği ile bu kansız turuncu kafa evden atılıp, yerine yine bir ressam olduğu anlaşılan kızımız baygın Şebnem yerleşti. Şebnem ayrışten miras yüksek tavanlı, bol ışıklı, avlu manzaralı dairesinde edebiyle oturup sanatını yapsa iyiydi.

***

Şebnem meselesi ve o hafta eve girip çıkanın haddi hesabını aşması, açılış gecesi artçı şoklarının bitmek bilememesi üzerine, duruma el koymak gerekti. 1'i değişmiş 42,5 kişilik ekibi antrevu'da toplayıp evde geçerli olması gereken temel kuralları konuştuk. Temizlikten tutun da, eve giren çıkan, gece kalan, sadece yemeğe gelen, salonun ortasına sıçana kadar, epey derdimiz vardı, haliyle her kafadan ayrı ses çıktı.

Yönetim olarak genel alanların temizlenmesi işini, Kamilgil'in anası tarasından yönetilen bir grup mahalleli kadına yapıtırıyorum zaten. Üstelik kimsenin bir dediğini iki etmiş değilim. Terasın neredeyse 3'te 2'sine yerleşmiş bulunan ve cazcı amcaların yönetimindeki müzisyenler stüdyo dediler, kurduk. Alet dediler aldık. Berikiler boya dediler yığdık, tiner dediler koklattık. Biz derken ben, siz derken onlar.

Fakat sanaçı dediğin sanırım, donunu yıkamaktan da aciz bir insan türü. açıkçası bu kadar varlık içinde odalarını temizlemeyi, eve her allahın günü uyuşturucu sokmamayı ve 7/24 parti yapmamayı akıl etmeleri gerekirdi diye düşünüyorum. Ama kime düşünüyorum?

Baktım ki olmayacak, evin genel kurallarını oluşturmak üzere Goa Tamgömer, (adamcağızın adı bu kaldı lakin bana mı öyle gelyor tam emin değilim, yavaş yavaş tipi değişiyor sanki. geçen pazar eve gelirken, tek çizgi ütülü kot giymişti. Bu Tamgömer beyi ilk kez takım dışında bir kıyafetle görüşümüzdü, dans videosu çekerek kutladık) Arzu Nihal ve Nadia ile bir gizli oturum yaptık.

İşte bu gizli oturumda belirlenen kararlar ve tam da o meyanda, dairemi büyütmek için yaptığım harcamalar, ekipten bazılarının gözüne batmış. İçlerinde beni "görevimi kötüye kullanmak"la, "işgalevi yatırımcısının parasını gaspetmekle" ve "sanatçı bile olmama rağmen, herşeye karışmakla" suçlayanlar olmuş. Şimdi tek tek isim vermek istemiyorum ama benim arkamdan konuşanlardan biri de Frederic imiş.

Seni .mın evladı Frederic.
Sanatçı bile değilmişim...
Kroyum ama para bende Frederic. Hayır, senin yazarlığından ne fayda görmüş ki dünya? Gerçi ben bunun yazma bildiğinden şüpheliyim; yeminle bak. Neredeyse 2 aydır burada, okuduğuna bile şahit olmadım. Varsa yoksa böyle bir oyunlar, bir şaklabanlıklar, tiyatro kurucam, kast seçiyorum diye eve karı kız atmayı meşrulaştırma çalışmaları...


***

Ben millete laf anlatıcam diye İngilizcemi geliştiremekle meşgulken, cazcı amcalar yönetimindeki müzisyenler, kendilerine akratılan kaynağın arttırılması için ayaklandılar. Öte yanda ressam Şebnem, ekipten bir grup ve misafir kadrosundan bir grup daha adamı şiltesinden geçirerek, ana kraliçeye oynadı. Sıradan geçirdiklerinden biri ardımdan konuşan Frederic'den başkası değildi tabi. Ya ne olacağdı?

Ben de boş durmuş değilim elbet, iki hafta önceki sinema tarihi gecesinin sonunda, Yeşil Vadi İsyanda grubunun vokalisti ile yakınlaştık biraz. Sonra ben çocuğu durdurdum. Ama ayıp olur diye "bakireyim" de diyemedim. Neticede "tam o noktada" topuklayan ve açıklamaya yapmayan, bununla da yetinemeyip, çocukla karşılaşmamak için odadan çıkmayan kıza dönüştüm.

Ayrıca bok yesinler, kendime üst katta yatak odası ve banyo yaptırıp, daireyi içten birleştirdim. Ben her an kendinden ve fikirlerinden ve yaptıklarından ve başarılarından ve sanattan ve hislerden bahseden bir grup manyakla karşılaşmak zorunda mıyım? Tamam bazıları çok tatlı insanlar. Ama yalnızlık diye de birşey olmalı.
O adayı alıcaktım lan ben. Pasifikte, 1,2 milyon yuroya, adanın tillahını alırdım.


***


Akşam saat dokuza geliyor. Birkaç gündür yemek saatlerinde mutfuck'a inmedim. "Yatırımcının parasını künefeye yatırıyor" demesinler diye, odama yiyecek de söylemedim. Zaten yiyesim yok...
Az önce Kamil, mutfucktan bişeyler taşıdı bana. Sonra yüzüme anlamlı anlamlı, hatta kırgınca bakıp "Fredik abey havuz başında kızlarla laflıyo. Tekilla mı ne içiyolar bi de." bilgilendirdi. Benden cevap alamayınca, tepsiyi tezgaha vurup: "Sen de ona kendini beyendircen diye zayıfla daha!" haykırarak dramatik bi edayla kaçıp gitti.

Evet, Frederic'e aşık olduğumu ben de farkındayım. Ama bunun için hayatımda ilk defa mayo giyip, yüzme bilmediğim halde havuz başına inecek değilim.
Odamda oturup, tüm paramı bitirmesi için, kendini Shpilberg sanan o çocuğu bekliycem. 
Gelsin ve bitsin bu kopuş. 
Bahçeyi de sete çeviricem, yığıcam çimene dinazoru, Yahudiyi, havuza köpekbalığını, uzaylıyı... 
Artık ne halleri varsa görsünler.

Newer Post Older Post Home

7 vatandaş cevab hakkı kullandı :

hiç yorum yok

1 yorum var

deniz said...

ayrişi atmasaydınız iyiydi. onun dışında uygun buldum.

Nerdeyse , sorup soruşturucam , nerde lan bu bina -<çabuk beni de götürün oraya - diyecem

Juniper said...

Bu Frederic'ten ayran olmaz!

Juniper said...
This comment has been removed by the author.
Siyahgunes said...

Ee devami yokmu bu serinin? Yoksa sonrasini olaylar olaylar olaylar diye biz mi devam ettirecegiz