İşgalevi 1 - İlk Gece
By
Deniz Özturhan
|
2/23/2013
2
comments
Şu an olup biten her şeyi uzun zaman önce, hayır yahu çok da uzun değil, bir sene önce felan, ayrıntılı bir biçimde ve günler boyunca, hayal etmiştim. Şu ayaklarımın altına serili Fransız tarzı fayansı, bilgisayarımın üzerinde durduğu doğal tahta masayı, benim içine iki bavul eşyamla hop diye yerleştiğim bu oda hariç, neredeyse tamamı harabe olan binayı, binamı...
Çok tuhaf, insan tam olarak hayal ettiğine ulaşabileceğini, hatta ne yalan söyliyeyim ulaştığını, kolay kolay kabullenemiyor. İşin kötüsü hayalini yaşarken, "Ne skimsonik bişey hayal etmişim lan ben!" noktasına gelmek de olası. Karşımdaki sürgülü camın gerisinde, 150 senelik bir hastane bahçesi uzanıyor. Hortlağı, vebayı ve pireyi geçtim, bulunduğum yer evsiz, keş, hırsız, uğursuz ve cümlesi için alenen bir G noktası.
Camın kurşun geçirmez olduğunu bildiğim halde, odada ışığı yakmaya korktum, perdeleri kapadım ve bu satırları sana bambu çarşaflarım arasından yazıyorum. Odamdaki her şey, çok yeni, çok yabancı. Zaten öyle aşırı da bir eşya almadım, henüz binanın 50 metrekaresini kullanıyorum sadece. Kaç metrekare dedilerdi burası için? Teras dahil 2500? Yoksa bahçe dahil, teras hariç miydi? Bahçeden tarihi eser çıkarsa benim olacak mı acaba? Neticede tüm toprak benim. Talimhane'den, Cumhuriyet Caddesi'ne... Neredeyse...
İlk katı ve bahçe çitini yaptırana kadar bu odaya girip çıkmanın güvenli bir yolunu bulmalıyım. Binanın geri kalanında henüz elektrik yok. Fakat su tesisatı, nasılsa, İstanbul'daki pek çok yeni binadan iyiymiş, öyle dediler. İşin acayibi, deprem için de aynısını dediler. Bu 150 yıllık taş ve moloz yığını, bu dışı boz, için harabe bina, birkaç tadilatla, yenilerden sağlam olurmuş.
Yazık, bu raporu veren lakin binayı yıktırıp yerine yılışık bir rezidans dikeceğimden emin memur, binanın kurtulacağını duyunca nasıl da sevindi. Çürüsün, yansın, kendi kendine yok olsun diye bekliyorlardı, kısmet değilmiş. Daha doğrusu bana kısmetmiş. Gerçi 1,7 milyon Euroya ada bile alabilirdim. Gerçi param var, gene alırım.
Ahahaha.
Bunu düşünce keyfim yerine geldi. Odada muzdan başka yiyecek bir şey bulunmadığını ve sabaha kadar, buraya hapis kaldığımı az daha unutuyordum.
***
2,5 saat sonra...
Az daha unuttuğum bir şey daha var, o da sevgili biricik Kamil. Kamil 13 yaşında, boyu, 1,20, kafası kapkara. Kendisi benim ilk yaverim, yahut asistanım. "Asistan"ı kızlar olurlarmış, bu sebepten Kamil beyler, yaver olmayı daha uygun gördüler. Anne ve büyük ağabeyinden özel izinle kendisini aylık 100 liraya işe aldım. Ayrıca hususi cep telefonu da var. 20 liralık konuşmasını hemen bitirmiş, Bambi dürümlerimi teslim ederken bu durumu bildirdi. Bir yirmilik daha verdim, hastane bahçesi harabeleri üzerinden keklik gibi sekerek, gözden kayboldu.
Mahalleliye kendimi binanın asıl sahibi değil, sahibin asistanı olarak tanıttım tabii ki. Hayır sahibi varlıklı birinin çalışanıyım, mülkü korumak ve yaptırmak için burada bulunuyorum. Niye erkek olmadığımı tam olarak anlamıyorlar. "Torpilliyim" dersem yerler mi, emin olamadım. Lakin yavaş yavaş mahalleliye istihdam sağlamalı ve onlarla kaynaşmalıyım. Halk evi tadı yaşamam şart. Halkın da gözünü seveyim; dürüm torbasının dibine, gazete kağıdına sarılı bi sömek koymuş Kamil kardeşim. Bir de çarşafını düşüneymiş, iyiymiş.
Saat sabahın 5 buçuğunu geçti...
Kamil'i iki kez daha çağırdım, sonunda anası çocukla mesaj yolladı. "Çok sevdiysen sende kalsın, sen bak" diye. Kamilcik de ciddiye mi almış nedir, yüzünde inadına sevimli olmaya yemin vermiş bir bakış, böyle bir sokulgan haller... "Hiç sırnaşma, ben daha kendime bakamıyorum, bak sen olmasan bu delikte acımdan ölecektim" diye dramatik pozlar kesim. Beriki muz istedi. 3 muz yedi, benim izlediğim filme baktı, bakarken de Autobahn koltukta uyuyakaldı. Hastane bahçesini sektiği çamurlu çakma Nike ayakkabıları, jelatinini daha bugün açtığım koltuğa sürünüyor.
Gerçi kafası, ayağı, pek fark etceğini zannetmiyorum. Şu çocuğa da bişeyler alalım yarın. Asistanımı giydirmek için asistana ihtiyacım var.
Aman ne hoş!
Oda duman altı oldu diye camı açtım. Gerçekten, o sürgülü dev camı açtım ve günün mavi ışığında tüm sefilliği ve vaatleriyle hanidiyse 30 metre boyunca uzanan çöplüğe baktım. Ben bakarken dünyalar çirkini bir kız, miyavlayarak koştu geldi. Koşarak gelmiş olmasının ödülü olarak dürümlerden ve ayranlardan kalanları yedi, içti. En kırçıllı, siyah üzerine turuncu, Pollock tablosu gibi kediler vardır ya hani, anneleri bile bakmaz bunlara, işte kendisi o şekil. Çıktı, Kamil'in kafasına yerleşti, anında uyumaya başladı.
Konsept gereği, sesimi çıkartamadım.
Yarın yapılacak o kadar çok işim var ki, şu an ayakta kalmaya çalışmam tam bir aymazlık.
Yarın dediğim zaten bugün.
Bugün, işgal evinin ilk günü.
2 vatandaş cevab hakkı kullandı :
"yağver" ne amk?
bi yumuşak g için küfür mü ettin gtk? değer miydi?
Post a Comment