Yalnızlığa Övgü (Yoldan Gelen Mektup 2)

By | 1/10/2013 6 comments

5x5 metrelik, duvarı, çatısı parmak kalınlığında suntadan kulubemin içinde, ısıyı başının üzerinde şöyle bir dolandırdıktan sonra evrenin bilinmez derinliklerine salan elektrik sobam ve uyuklayan kedimle oturuyoruz. Karşındaki kadife perdenin gerisinde bolca Akdeniz, çamların tatlı, dalgalı yeşiliyle süslü bir burun ve bazen de serçeden ufak, adını bilmediğim kuşlar var. Lakin şimdi gece, tüm manzaranın yerini kesif bir karanlık aldı. İlaç niyetine tek ışık yanmaz mı bre kafirler? Heyhat, yanmıyor. Üstelik dışarısı epey soğuk. Kadife perdeyi yalıtım amacıyla çektimse de, açıkçası, beni engin karanlıktan koruyuşundan da şikayetçi değilim.

Sağol kahverengi perde. ARO.

Birkaç saat oluyor manitayı uğurlayalı. Kendisiyle günlerdir siyam ikizi modunda takıldığımızdan hüzünle karışık bir rahatlama... Binip dağ yolunda uzaklaştığı taksinin ardından bakıyorum, dönüp el bile sallamadı piç. Taksiciyle kimbilir hangi "Vay bubacığım, helal sana toprağım" muhabbetine daldı derhal. Tam bir dışa dönük kendisi; günde sağlam 1 saat telefon görüşmesi var misal, 2 saat de kemiksiz sosyal medya iştiraki. "Şu gün kendisinden haber alınamadı, bugün de sustu, şu an da varlığını unutturdu" gibi bir durumu asla yok.

Taksi gitti, ben çamların, adaçaylarının, kekik ve zeytinlerin arasından, uçurumlarda denizin üzerindeki güneş, balık sürüsü ve akıntı lekelerine bakarak, aşağı inmeye başladım. Lan nasıl keyfim yerine geldi, zil takıcam, yok yok, bayır aşağı koşucam.

Yolda arkadaşımın kampına uğradım, kendisi pek bilgili, pek akıllı bir kadın. İblis gibi de her işe yeteneği var. Onunla kamptan aşağı yürüyüp bir uçurum kenarından ayaklarımızı aşağı saldık. Sık sık yaptığımız gibi, ilişkilerden ve bize sunulan esaret formülünden laf açtık. Dön dolan dönme dolap, hep aynı yerlere geliyoruz. Sahi niye biz ilişkideyken bağımsız olamıyoruz? Niye ilişkinin daha ilk gecesinden, hatta gece beter geçse bile, sabah erkekten önce kalkıp kendimizi sucuğa çift sarılı yumurta kırarken buluyoruz? Nedir bu mıçmıçlık hali, neyin kafası bu sürekli ayak uydurma?

***

Geçen yine bu hippi dağına bir kız düştü, kız derken kocaman kadın esasen, üstelik de müzisyen. Canımdan can emdi 2 günde, bakın yemini şuraya bırakıyorum, yeminle. Buraya sanrım internetten tanıştığı, ne ayak olduğunu pek de bilmediği bir adamın davetiyle gelmiş. İlk gece kakara kikiri, beş litre şarap, birbirimize müzik aletlerimizi gösterelim, sen benimkini üfle, ben seninkini tükürükleyeyim derken yakınlaşılmış. Ve fekat adamımız bir miktar oduncu tabiyatlı çıkınca, davetiyle ayağına gelen kızı, ertesi gün çok da iplememeye başlamış. Kızımız, yok baya kadınımız da "ay ben dağda yürüyemem, gece hele çok korkarım, tıkırtıda uyuyamam, böcekten ödüm kopar, yemek yapma bilmem, ateşi asla kendi başıma yakamam, ben asla yalnız kalamam" açıklamalarında bir bacımız.

Eyi annem, eyi gözüm de, burası gördüğün ve geldiğin gibi, dağın başı. Sen neye güvendin buraya gelirken? Dedim mi? Valla yüzüne diyemedim. Der gibi baktım ama sanırım bir an için, sonra üzüldüm, sonra kızdım. En son bi tur empati kurup yine kızacaktım ki, size anlatana kadar unutmuştum konuyu, kızacak başka şeylerim vardı. Misal ki kendim VE KENDİ MIÇMIÇLIKLARIM.

***

Buranın gençlerinde iş yok, ben dahil, samimi söylüyorum. Hepimizi topla, turp diye bostana ek, öyle de gebeş stayl takılıyoruz. Altın gibi çocuklarız da madenlerimiz azıcık toprak altında, biraz da içki ve ortam. İş bu sebepten çok parti dönüyor, parti olmayınca sıkılınıyor, bayılıyor. Zaten dağın bir yamacında köylüleri saymazsan hepi topu 15-20 kişiyiz. Tek ses bitmeyen deniz uğultusu, biraz yaprak hışırtısı, bir de o serçeden ufak, adını bilmediğim kuşlar. İşi gücü de olmayınca, yat yat yat, tek başına düşün düşün, ortasından çatlar insan.

Buranın gerçek tadını, yaşını az almış abiler çıkartıyor, yalnızlık ilmini çözmüş bulunanlar. Geçen sahile indik, sizde kar yoğuşması olan gün, bizim buraya da Kuzey'den kırbaç kırbaç fırtına vuruyor, denizin üzerinde yer yer minik hortumlar oluşuyordu. Sahil ıssız, dalgaların kıyıya taşıdıklarına bakıp oyalandık biraz. Sonra, iskelenin ucuna çıkınca ancak, koyu bitiren kayalıkların gerisinde, koyun hiç bir yerinden seçilemeyecek köşesinde, mini ateşinin başında kitabıyla onu gördük. Halil abi. Eyvallah.

El ettik güzel abimize, rahatını da kaçırdık biraz, atlaya zıplaya kayalıklardan, yanına vardık. Adetiymiş, dalga çoksa iner çöp toplar, ateş yakıp taş ısıtır, üstüne oturur kitap okurmış yani yani yağ. Buranın tadı yürüyüşle çıkarmış, bir gün dağ köyüne vuruyon böyle 15-16 kilometre tersten, öbürsü gün Likya yolunu yürüyüp Faralya otelinde bir yemek alıyon, en güzeli yani yani yağ. Halil ağbinin ateşinden, sigarasından, dere yolu bilgisinden istifade edip ayrıldık. Hikayesi epey ilginç, onu da sonra anlatırım artık.

***

İşte böyle, manitayı dağdan taksiye bindirdim, vurdum toprak yola döne zıplaya kampıma indim. Yolda bir bacıma daha uğradım, akşam ne yapalım, şurda mı toplanalım, burada mı zıplanalım diye kendimize sorduk. O çıktı aşağıdaki kampta arkadaşlarla buluşmaya, ben mutfağa indim, Yunus abinin 25 yıl sonra ilk kez icra ettiği kurufasülyesinden tatmaya. Yemeğimi dün dışarıda duran zeytinyağını bile dondurmuş mutfakta, acele ve ayakta yedim. Kahveyi Türk kahvesinin üzerine sıcak su ekleyerek yaptım ve pırr diye kulübeme kapandım.

Valla klima açık, şimdilik nefesi kuvvetsiz bir hoca gibi hariçten üfürüyor. Elektrik sobası da işte evrene veriyo ne veriyosa. Kedi desen tüy itibariyle 4 kedinin istikakına sahip olmasına rağmen onun da sıcağı kendisine yeter görünüyor. Bana hiç bulaşmadı zaar. Girdim yatağa heyecanla yoga hocam Defne'nin son yazılarını okudum. Kısmet bu ya, o da kendi içe dönüklüğünü, yalnızlığa olan sevgisini ve ihtiyacını keşfettiği bir yazılar serisi yapmış. Tüm iyi şeyler gibi, bunu da üzerime alındım. Buyrun siz de buradan alının.

Şimdi gider bi su ısıtır dağdan topladığım adaçayını yaparım kendime. Bi de terkedilmiş bir kampta, ufak bir nane tarlacığı buldum ki, taze nane ve adaçayı birleşince tadından içilmiyor. Sonra? Tam bilmiyorum ama bu gece kendimle beraber, kendi arzumun kılavuzluğunda, tek başımayım ve keyfim yerinde.

Köylümüzün de dediği gibi.

- Ne etceğsen, kendiley etceğn. Burası böyleğ.

biterken,
çok da yeterince şahsi bir yazı oldu. daha da şahsen not eklemeyi düşünmüyorum. kısmet şov proğramını facebook/kısmetsov'dan takip ediverin gari. gelicez yine oralara kısmetse, dağlardan bağlardan. sevenimi öpüyor, sevmeyenimi buranın vahşi kedisi fare'ye devrediyorum. tut oğlum fare.

 

Newer Post Older Post Home

6 vatandaş cevab hakkı kullandı :

Unknown said...

çok hoş bir çalışma bizimde nacizane çalışmamız http://www.btnotlari.net/iletisim buradan bakabilirsiniz

recommend this on google

Anonymous said...

O kadar canlı ve güzel anlatıyorsun ki, birden canım orada tatil yapmak istedi.
"Valla klima açık, şimdilik nefesi kuvvetsiz bir hoca gibi hariçten üfürüyor." kısmından sonra da çevremdekiler bana bakınca sesli güldüğümü farkettim :)
Günüme neşe ve güzel bir dağ esintisi kattığın için yürekten teşekkürler sevgili Deniz:)

Anonymous said...

'Canım orada tatil yapmak istedi' cümlesini okuduktan sonra blog sahibinden haber alınamamış.

Anonymous said...

Quote:..."I am not lonely, I am alone"

Udeh said...

Çok güzel..