Bencil-eyin Hatırlatmalar

By | 4/18/2016 5 comments
Yine geldim.
Sabah 09:14'te gözlerimi açıp, kıçıma bir tayt geçirdikten hemen sonra, 09:30 Vinyasa dersine yetiştim. Çünkü neden? Şanslıyım. Yoga stüdyosu hemen yan apartmanda. Moda'nın en kuşlu, en ağaçlı, en gönül okşayan sokağında. Ve hayır, o sokak Şifa Çıkmazı değil.
Orası da ayrı bir şiirdir gerçi bana sorarsanız.

**

Çok zor bir pozun ardından mata geri indiğimizde, "Sorusu olan var mı?" diyen hocaya, "Allah var mı?" zevzekledim. Bunun gönül kıpırtısı içindeyim. Dersteki kadınların konsantrasyonu ise muazzamdı. (Bu kez ileri seviye dersinde olduğumuzdan mıdır nedir, tamamımız kadındık. Ama ilginç bir biçimde, başlangıç derslerinde sınıfın neredeyse yarısı beyefendilerden oluşuyor. Çok acı çektiklerini inleyen soluklarından duyduğum bu beylerle, ayrıca gurur duyuyorum.)

Ne diyordum acaba? Bıraksanız tüm dersi anlatacağım, bırakmayınız.
Baş duruşundaki partnerim neredeyse benden hiç yardım almadan, mükemmel bir hareket yaptı. Beni ise iki kişi tutmalarına rağmen, sanırım boynumu biraz incittim. Baş duruşunu mükemmelen icra eden hanım, benden en az bi 5-6 yaş büyük, yani orta yaşa sırtını dayamış bir kadındı. Hareketin her aşamasında kendisini övmekten bir an olsun geri durmadım ve aramızdaki temas bittikten sonra, hanımfendinin çiçeklenen özgüvenini büyük keyifle, mutlulukla gözlemledim.
(Ben aslen böyle sevgi pıtırcığı biri değilim)

Demem o ki, kendinize bu hediyeleri verin.
Kendinizi Twitter'a bakarak güne hazırladığınız o kasvetli sabahlardan belki her gün değil ama ara ara uzaklaştırın. Bir sabahı havayı koklayarak, azıcık yürüyerek ve elinizden geldiğince uzun süre sosyal medyalara bakamadan geçirmeye çalışın.
Aslında hep içinizde bulunan o naif enerjilerin varlığınızdan aktığını, sizi hayata inandırıp, kanserden, madur rollerinden ve türlu husumetlerden koruduğunu gözlemleyeceksiniz.

**

Alpay Erdem standuptan tanıdığım sevgili bir abimiz. Onun üzerinden yapacağım gıybet için kendisinden af diliyorum. Lakin şöyle bir trende denk geliyorum bir süredir: Nedense yoga yapıp, vegan beslenip, sağlıklı yaşıyan insanlardan "bunlardan bahsetmemesi" bekleniyor. Bahseden biraz hor görülüyor, kafa ütülemek gibisinden, hava atmak türlüsünden kimi fırsatçı hallerle itham ediliyor.

Alpay'ın konumuzla alakası nedir peki? Alpay beyciğim bilen bilir, yıllardır bisiklet üzerinde yaşayan bir insan. Sadece semtler arası değil, şehirler arası bisiklet turlarına çıkıyor. Hatta bunu yaptığı güzel de bir programı vardı televizyonda vaktiyle. Özetle Alpay ben kendisini bildim bileli, en büyük hobisi bisikleti anlat anlat bitiremez, çok da iyi yapar. Kimse de çıkıp ona "yeter ulan bisiklet muhabbeti" dememiştir. (en azından öyle olduğunu umuyorum)

Ey sevgili insan, başkasının yaptığı yogadan ya da spordan rahatsız oluyorsan, belki de kendi bedenin için hayırlı bir hayat yaşamıyorsun.
Tabi bu senin tercihindir, saygı duyarım. Ama yani haber vereyim istedim.
Öte yandan, yogaya olan nefretengiz hislerin kaynağında acep "yoganın kadın ve kadınlıkla özdeşleşmiş, kafalara kazınmış algısı mı yatıyor?" şekli düşünüyorum da kimi zaman.

Buradan da feminist bir ekmek çıkatmazsam çatlardım zaten.

**

Depresyonum sık sık kendini fiyakalı yüzeyin altından fışkırtsa da, şu an kontrol edilebilir aşamada. Bunu biraz da Nisan ortasında yaza dönen havaya, biraz ödümü patlatan küresel ısınmaya bağlıyorum.
Bilmem aranızda fark eden var mı?
Bu sene tüm bitkiler normal zamanlamalarından neredeyse 1 ay önce açtılar.
Nisan'ın ilk iki haftası aklımızı alan pembe manolyalar Mart başında belirdiler.
Erguvanların Mayıs'a yetişmesi gerekirken, Nisan başında ortalığı velveleye verdiler.
Camın önündeki Batı Çınarları neredeyse tam yaprak boyutuna geldi şimdiden.
Demek ki yaz, biz canlı alemi için zor geçecek.
Küresel raporlara bakılırsa zaten bundan sonraki her yaz, tarihin en sıcak yazı olacak.

Bu iki şey demek bencileyin.
1) Tüketmeyin. Yani maddesel şeyleri, yani haddinden fazla, haddinden aşırı. Çünkü yaşlı dünyamızın belli ki, bizim daha fazla tüketmemizi karşılayacak gücü kalmadı.
2) Bitki yetişitirin. Dünyanın insan hırsından ve açgözlülüğünden ziyade, bitkiye ihtiyacı var sanırım. Gerçi balkonda bakacağınız bitki hangi derde derman olur ve ben gerzek miyim? Onu da tam çözemiyorum.

**

Geçen Perşembe, BKM Eski Açık'ta çıktım. Eski Açık, aslen Açık Mikrofon'da acemiliklerini tamamlayan komedyenlerin rüştlerini ispat etme mekanı. Ben çok strese girdiğimden, ilk kez bir kadının sahne aldığı Eski Açık'a fazla bir şey katamadım. Gerçi sonra bizim oğlanların çoğu gelip "Sen kendini gömmeye çok meraklısın, yoksa gayet iyiydin" çektiler bana. Çünkü aşırı komik olmalarının yanı sıra, epey de efendi çocuklardır.

Yalnız içlerinden biri, isim vermiyeceğim ama anlayan anladı, en feodal hissiyatta olanı, kuliste yine bir "Ben kadınlara gülmüyorum abi. Kadınlar komik olamaz." muhabbeti tutturdu.

İş arkadaşlarınızın sırf cinsiyetlerinden dolayı belli şeyleri yapamayacağını idda etmek, bunu bir değil, iki değil, oldukça uzun bir süre ısrarla tekrar etmek, sadece sizin -üzülerek söylüyorum- cehaletinizin ve özsevgi eksikliğinizin altını çiziyor.

Başkalarını aşağılamak için gösterdiğiniz her çaba, günün sonunda sizi aşağı çeken bir ağırlığa, barışılamayan kötücül duygulara meze oluyor.
Hatırlatmak istedim.

**

Ben de insanları acımasızca eleştiren biriyim. Biriydim. (Gerçi hala öyleyim ama bununla öyle lokeç gibi oturmamaya çalışıyorum.)
Üstelik bizzat şahsım da bu acımasızlıktan nasibini çok aldı.
Başkaları da.
Hayvanlarına iyi bakamayanları, tembelleri, koca parası yiyenleri, kadınları cinsiyet üzerinden aşağılayanları, faşistleri, mutsuzları, bağımlı kişiliği olanları, sosyal tırmanıcıları ve sosyal şovcuları kıyasıya eleştirdim.
Sonra bu büyük konuştuklarımın bir kısmını ince ince, (bazen de yekpare ve kalıncasına) yutmam icap etti.
(Burada bahsettiğim yapıcı, yön göstermeye çalışan eleştiriler değil. Sadece reddetme ve vurup kırma mantığı ile yapılanlar.)

Geri yuttuklarımın tadı hiç iyi değildi.

Sözlerimi bitirirken, dünya ve insanlığın daha çok desteğe, daha çok övgüye ve daha az düşmalıkla, kötücül eleştiriye ihtiyacı olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim.

Baktığınız yer ne kadar güzelse, siz de o kadar güzel bir yerdesiniz.
Ruhunuzda sevgiyi ve şevkati ne kadar çoğaltır, düşüncelerinizi bu süzgeçten ne kadar çok yansıtırsanız, o kadar umut aşılayabilirsiniz.

**

İlk şarkısında Babylon Gül'cüğümle sarılıp ağladığımız BEA konseri çok güzeldi bir de, biz ce, ce ce ce...
Bırakın bugün güneş yerinde, her şey yolunda dursun.

lav,

d.


Newer Post Older Post Home

5 vatandaş cevab hakkı kullandı :

Aslında komik kadınlar komik erkeklerden daha eğlencelidir. Yazınız da gayet eğlenceli.

momos said...

Çiçekler açar ve solar, açtığı zaman solacağını, solduğu zaman tekrar açacağını biliyorum.
İnsanlar değişmiyor, ne açıyor ne soluyorlar. İşte ne güzel ki çevremizde sadece insanlar yok. Kaldırımda yürürken suratlardan daha bakılası onlarca güzellik var etrafımızda.

Para üstünü veren bakkalın gözlerinde (o da bakarsan) ne göreceğin sana bağlı. Ama artık insanların bakışlarından güzellik çıkarmaktansa, beton serinliği ve nemli hava kokusuna sığındım. Oralar da keşfedilmediği sürece rahatım yerinde.

Bir zamanlar birilerine ruh dinginliğini anlatmayı becerdiğim sürece dünyanın değişeceğine inanırdım, şimdi bunun sadece kalabalık yarattığını fark ettim. Yeterince kalabalığız daha fazlasına gerek yok.

İki hafta kadar geç gördüğüm için kendime kızmam bitti de ancak yazabiliyorum. Yorum yazma zorunluluğumdan değil, yazma ihtiyacı duyduğumdan aslında. Lutfeder gibi bir algı yaratan ilk cümleye bakmayın, kendime kızma ve cevaben mazeret uydurma diyaloğumdan.

Yoga ile ilgili eleştiriler haklı diyemem ama altında yatan stereotipten bahsedebilirim sanırım. Yoga, bir spor olarak yoga, ülkemizde NEW AGE 101 gibi bir yaşam tarzının giriş dersi gibi. Yoga ile birlikte çevrecilik (Greenpeace tipi militan ama havadan sudan bir çevrecilik), hayvanseverlik (ALF'cilik ile "Ö*ür Gedik"çilik arasında kalan bir hayvanseverlik), feminizm (çoğu zaman tumblr kızı tadında, nadiren örgütlü, daha çok sosyal medya "feminizm"i), spiritüalizm (bu konuya hiç girmiyorum, enerjiler, ışıklar falan işte) ünitelerinden oluşan ve birkaç ayda tamamlanan bir giriş dersi. Sadece, özü gereği spor olarak yoga yapan kişileri görmekten daha çok bu tip whole package kişilerle karşılaşılmasının doğurduğu bir yerleşik kanı var.

Belki galatımeşhurdur. Belki haklıdır da gerçekten yalnızca yoga yapan hiçkimse yoktur bu ülkede. Ya da söz konusu nitelikteki insanların militan tavırlarıyla ön plana çıkmalarındandır. Kim bilir? Bilinen tek şey kabul görmüş böyle bir stereotipin varlığı. (Ardından gelen bölümde yaz ve çevre temalı kompozisyonunuz da bir an düşündürmedi değil, ahah)

Komik olmada kadın-erkek tartışmasına girmiyorum, siz de girmeyin. İki artı iki dört eder mi diye tartışmanın anlamsızlığı gibi, absürt, abes. Anne babasının birkaç dakika söktüğü ter hariç hiçbir emek gerektirmeden hayatına başlayan ve bu kaza anında (kabul edelim, çoğumuz kaza çocuğuyuz) kazandığı nitelikler üzerinden üstünlük argümanları yürüten insanları kale almanın gerçekten anlamı olmuyor.

Bergson, Gülme'sinde komik kavramını düşen adama gülme eylemimizden açıklar ya hani. Düşen adama güleriz, oysa belki hastadır, başı dönmüştür. Belki kördür, ayağının takıldığı şeyi görmemiştir. Belki, olur ya, aniden ölüvermiştir. Bunları düşündüğünüzde komik artık ortadan kaybolur. Gülmek için bağlamdan uzaklaşmanız, olayın anlık aykırılığını olduğu gibi kabullenmeniz ve bir kahkaha patlatmanız gerekir. Ya da kötü bir espriye nezaketen"eh eh" diyebilirsiniz, o ayrı. Bırakın espriler sert ve absürt kalsın, boş verin insanları.

Eleştiriler iyidir. Yıkıcı olsa da iyidir. En fazla boş verirsiniz. Siz de yıkın. Yutmayın söylemlerinizi. Yerden yere vurun, n'olacak? Bırakın kırılan kırılsın, alınan alınsın. Çocuk değiller ya. Size şunu hatırlatayım da uzun uzun yorumda biraz faydam olsun. https://www.youtube.com/watch?v=fHMoDt3nSHs

gerçekten duygularınız cok güzel başarılarınızın devamı dileğiyle...

Anonymous said...

Zafer ne itici bi uslubun var olm. Yazini sonuna kadar okudum (evet dayandim) başkasının yerine utanma hissiyatini iliklerime kadar yaşattın amk. Iyi hos bilgilisin ama samimi ol biraz yazarken.

Kesin sende stereotipi de vardir bu arada bi doktora görün:)