Ötekimi Seviyorum

By | 6/21/2013 8 comments

Bir gece önce gördüğümüz sosyal devrim rüyası hayra çıkmamış gibi, hepimiz ertesi sabah yine, Semih Cumhuriyeti'ne uyandık. Ve Semih Cumhuriyeti'nde işler, her zaman ki gibi yürüyordu.

Semih Cumhuriyeti'nin en karakteristik özelliklerinden biri "hoşgörüsüzlük". Devletin halka, halkın birbirine, iktidarın muhalefete, basının diğer basına, kadının kadına ve adamın yine kadına karşı zırnık hoşgörü beslemediği, besleyenin evine ayakkabılarla polis baskını yapıldığı, bu işe bir tek o evleri silen teyzelerin bozulduğu bir cumhuriyet burası.

Hadi erki elinde tutan isyan edene karşı, işin doğası gereği hoşgörüsüz. Hak talebinde bulunanı ezecek, eziyor. Bu Semih Cumhuriyeti dışında pek çok galakside aynı şekilde gerçekleşen bir doğa olayı. Yine bu erk sahiplerinin kendi çıkarları için insanları tahrik etmesi, bilemesi, bundan çıkar elde etmesi çok makul. Bin yıldır çalışan bir formül. Bunları normal karşılıyoruz.

Peki sıradan semihler bu konuda ne yapıyor?
Bir grup, sanki yıllardır durup durup gaza gelişlerinin sonucu felaket olmamış gibi rahatça, yeniden gaza geliyor. Diğer bir grup semihi mahalle aralarında elinde sopa, polise eşlik ederek kovalıyor. Başka bir grup semih, "parkımıza yapılacak camiyi engelleyemezsiniz" diyerek, parkta toplanan insanların üzerine saldırıyor.

Daha bilinçli semihler ise, şiddeti yoğun semihlerle dalga geçmeyi, ya da onları "siz insan değilsiniz" olarak etiketlemeyi uygun görüyor. Makarnacılar, kömürcüler, beyni yıkanmışlar, hatta beyinsizler...

Başka semihler parklarda toplanıyor, konuşuyor, fikir alışverişinde bulunuyor. Semih Cumhuriyeti tarihinde ilk kez gerçekleşen bir insanlık deneyimi. "Biz barikatta gaz yerken siz neredeydiniz? Ey sevgili yoldaş semihler, bizi gazlayan mekanları boykot edelim, önlerinde ateş yakıp, içeri girip insanları dışarı çağıralım, o kahve içilmeyecek! " etrafında dolaşan konuşmalar da oluyor. Her söz, ifade özgürlüğünün içlere işlemesi açısından yararlı elbet, ama bakıyorum, pek çok başka semi ve semih, bu konuşmalardan da rahatsız. Her gece sahnedekine "saçmalık" diyerek forumdan çıkan başka semihler görüyorum.

Dahası da var, aramızdaki marjinal semi (dişi semih) ve semihler o esnada boş durmuyorlar. Bikiniyle ya da topukluyla Taksim'e çıkarak ortalığı sulandırıyorlar. Onlar zaten marjinal semihler, kendilerini aramızda istemiyoruz. Aramız tam olarak neresi onu bilsek, hepsini dışarı attıracağız. Eli sopalı semihlere dövdüreceğiz.
Ah cici devrimimiz.

Provokasyonun Chanell'i; Camide içki içtiler!

Semih Cumhuriyeti'nde haksızlık bir tarih. Misal "camide içki içtiler/cami yaptırmayacaklar/yıkacaklar" ne kadar tarih kokan, ne kadar klasik olmaya aday bir linç cümlesi. Provokasyonun Chanell'i adeta. İstemediğin azınlığın üzerine giydirdiğin an, onların çoluk çocuk darp edilmesini, evinin, işnin yağmalanamasını, hatta öldürülmelerini garantiliyorsun. Dün de böyleydi, yıl olmuş 2013 hala böyle.

Peki bununla nasıl mücadele edilebilir? "Bunlar insan değil, bunlar gözü dönmüş caniler, gerizekalı makarna beyinliler vb." döktürerek, bin yıllık bu geleneği, adeta örfü ananeyi, hadi diyelim bu oyunu, bozabilir misin?

Hiç sanmıyorum.

İnsanoğlu birlik olmak için her daim bir ötekiye ihtiyaç duymuş. En basiti, seninle benim bir grup olabilmemiz için, illaki birinin o grubun dışında kalması gerekiyor.  İki kişinin bile birlik olması, onlardan olmayan bir üçüncünün varlığına bağlı. Ve inanır mısınız, sorun bir ötekiye sahip olmak değil. O üçüncü kişinin dışarıda kalması ve bir dördüncü bulup onunla birlik olmasında da bir problem yok. Problem sen ve ben, o ötekiyi "öteki olsun ama böyle olmasın!" diyerek dürtmeye başladığımızda çıkıyor.

Ötekimiz böyle düşünmesin, böyle yapmasın, bu kadar da aptal ve ezik olmasın canım, kendi bilir, gününü görecek, ona haddini bildireceğiz.

Ötekimiz camiye ayakkabıyla girmiş, müezzine yan bakmış, içki içmiş, kutsalıma saldırmış, onu parçık pinçik edeceğiz. Çünkü genel hukuk kurallarıyla had bildirmek hem masraflı, hem uzun. Biz öyle uzun işe gelemiyoruz, daha çok adam dövmek, yaralamak felan. Daha kolay geliyor.

Açıkçası ben bu iki bakış açısı arasında, hoşgörüsüzlük anlamında bir fark göremiyorum. Tek farkları, ekşın methodları.

Adım Adım Ötekini Sevme Kılavuzu

- Evet, sevmek diyerek büyük konuştum. Hem ileri, hem geri konuştum. Yine de şunu unutmayınız, her baskıcı iktidar önce halkını böldü, arasına uçurum ve duvarlar koydu, birini diğerine dövdürdü. Hepsi, her biri. Kominist Sovyetler komşuyu komşuya devrim karşıtı diye ispiyonlatarak 12 milyon insan, İran, Kamboça aynı önermeyle bir 5-6 milyon yedi. Almanya'yı, İtalya'yı, nebileyim bi Çin'i sen hesap et. Demem o ki, düşüncen ne olursa olsun, halktan birine şu veya bu şekilde sözlü, yazılı, sopalı neyse, şiddet gösterdiğinde, tek yaptığın, seni eze eze yönetmeyi kafasına koymuş gücün ekmeğine yağ sürmektir.

- İster elit ol, ister muhafazakar ol, ister aborjin ol, ilk sarılman gereken kişi, sevgili empati. Karşındakinin durumunu, nasıl o hale geldiğini, o halin kendisini değil, onu bu hale iten sebepleri düşün.

 (Brüksel'de otelde 50 yurom çalınmıştı. Çok Gezenler Kulübü'nden bazı dış mihraklar hala dalga geçer bu hikayeyle. O gün hasta olduğum için odada fazla kalıp, çıkmadan bıraktığım parayı da saydıydım. Yoksa kaybetttim derdim kesin. Sonra çıktım, gezdim, odaya geri döndüğümde fark ettim ki 50 yuro aşırılmış. Odayı temizleyen gay arap çocuğa sordum, hem utandı, hem korktu, hem de kendini öyle bir haliyle ele verdi ki, çok fenalaştım. Bu arada ufak bir not, Brüksel'in ekonomik durumu hoş değil, her köşede, her kilise kapısında bir grup evsiz yatıyor. Velhasıl, ben çocuktan şikayeçi olmadım, odaya geri dönüp ağladım, soranlara da "paramın çalınmasına değil, onu buna iten sebeplere üzülüyorum" dedim. Ay evet, naif ben.)

Açıkçası gezi protestolarına nefret kusanlara, AKP'ye her zamankinden fazla militanca veya yürekten bağlananlara, belki bir kutu süt ve sandviç için Kazlıçeşme mitingine gidenlere ve nihayet eline sopa alıp, direnişçi avına çıkanlara kızamıyorum. Onları buna iten sebeplere üzülüyorum. O bataklık, o umutsuzluk, o kendini ait ve akil hissetme arzusu, ya da o maddi çaresizlik, manevi güç bulma ihtiyacı, neden o kadar derin ve dipsiz, ben onu düşünüyorum.

- Bu ülkede kadınlar, dindar veya dinsiz, türbanlı veya türbansız oldukları için değil, en çok kadın oldukları, yönetim biçimimiz kabul edilemez biçimde ataerkil olduğu için şiddet görürler. İş bu sebeple, siyasi devrimden önce, sosyal devrim gereklidir, hatta daha şeyci ağzı olsun, kaçınılmazdır.

(Kabataş'ta dövülen türbanlı haberine ve bir yanda insanların kafası gaz bombasıyla dağıtılırken, bunun "vahşet" diye üzerine gidilmesine en çok kızanlardan biriyim. Neden derseniz, takribi 11-12 yaşımdan beri, bu ülkede kendini muhafazakar adleden insanlarca taciz ediliyorum. İlkini yaşım gereği hiç unutmuyorum; bir bayram günüydü ve annemin diktiği bir mini etek giymiştim. İzmir Bostanlısı'nda ananemden 2 sokak ötedeki bizim eve gidiyordum. Adamın biri koluma yapışıp; "Böyle giyinmeye devam edin, sizin göğüslerinizi kıtır kıtır kesicez" demişti bana. İstanbul'da da henüz giyinmeyi öğrenemediğim(!) o ilk yıllarda, bacağıma tükürüldü, taş atıldı, hatta bi keresinde yakan asitli bir sıvı bile attılar. Ağlamıyorum ama işte bunlar da benim dandik, elit maduriyetlerim.)

Demem o ki türbanlı bacım, sen bana şort giyince "orospu" der gibi bakmayacak, abine bana laf atmanın hakkı olmadığını söyleyeceksin. Ben de "Kamuda binlerce mümin adam gönüllerince çalışırken, niye türbanlı hanımlar çalışamıyor? Türbanlı hanımların ev kadını olmasını, 3 çocuk, 5 çocuk yapmasını kim istiyor, neden istiyor?" ya da "Tecavüzcüler nasıl bu kadar rahat özgür kalıyor, tecavüzler neden ört bas ediliyor!?" diye sormaya devam edeceğim.
Ancak böyle kazanacağız.

- Forumlarda fikir ifade etmenin yanı sıra birbirini dinlemek de çok önemli. Mümkünse, mahallemizde, komşumuz olan fakat şu veya bu şekilde direnişi desteklemeyen insanların da forumlara davet edilmesi, onlara da söz verilmesi gerek. Parklar sokaklar, herkesin.

- Ben şahsi direnişim için sürekli şortla gezmeye başladım. (ya da yaşım geçiyor ve bacaklarımı son demlerinde göstermek istiyorumdur, üstüme gelmeyin.) Bikinilinin, topuklu giyen gayin, başka hangi marjinal çıkacaksa onun, marjinalliğine müdahele de etmeyin. Barışçıl herhangi bir şekilde var olmak, diğer insanların inancına zarar veremez. Şortlar ya da gaylik, abdest bozamaz, dini yıkamaz, insanları ahlaksızlığa teşvik edemez. Maalesef bunun üzerine tartışılacak bir tarafı yok.

  - Ayyy, en büyük ötekimiz, sayın başbakan. Ve nedense en çok onu anlamaya çalışıyoruz. Tiranlar geleneğinden yetişme bu güzide insanın açıklamalarını anlamaya harcıyacağımız vakitte, Gezi'de ıhlamur gölgesi ve kedi kuyruğuyla atom bombası yapabilirdik. Zira beyefendi genelde dikta siyaseti toplama albümünden çalıyor. Summer dikta hits 2013. Onu dinlemeyi kesip, ona kulak veren halkı dinleyerek ancak, bir noktaya gelebileceğimizi düşünüyorum.

Velhasıl gene çok yazıp, tüh gene şunu unuttum.
Hoşgörün.
Herkese bol insanlı, az başbakanlı, halk gibi günler diliyorum.

Biterken,
sloganlarım; Herkes için adalet mümkün.
Daha güzel bir ülke, çünkü biz buna değeriz.
dün kadıköy rasimpaşa mevkii'nde kitabımın korsanını görüp nasıl sevindiysem, satıcıyla bir de "ay ne güzel hakkımı yiyorsunuz beyefendi, devam devam!" diye muhabbette girdim.
tüketin annem.

Newer Post Older Post Home

8 vatandaş cevab hakkı kullandı :

diren kadıköy forumunda buna benzer bir tartışma vardı bugün. ethem mehmet ve abdullah'ın yanına mustafa sarı koyulur mu koyulmaz mı diye. ben koyulsun diyemem koyulmasın diyemem ama koyulsa bir engel daha aşılır diyebilirim. polisi sevmiyorum, çok öfkeleniyorum ama önümde linç edilse üstüne kapanırım. çok düşünceli olduğum için ya da çok hümanist olduğum için değil, başka türlüsünü yapamayacağımı bildiğim için. twitter'da bana it diyen bir çocukla 7. diyalog sonunda anlaştık ha keza facebook'ta da eski arkadaşlarla, en azından saygı mesafesini korumaya karar verdik. herkesle ve her yerde bunu yapamazsın ve elbette her zaman da (onu öldüreyim bunu keseyim demedim mi sanki ben gazları yerken, dedim ama bir sor sonra nasıl pişman oldum). yine de en azından şu forumlarda bırakın bir polis konuşsun, hatta küfretsin, katıl katılma bir dinle, ne istiyor ne bekliyor, kabul edelim artık birincil sorunumuz insan olmak, insan olmak zor abi, endişesi var korkusu, egosu, libidosu varoğluvar ama bir de dinlemesi anlaması sarılması kucaklaması var. yani ne bileyim lan güzel şeyler yapın ölmezsiniz, bir adım geri atın düşmezsiniz. bir de kadınları başa geçirin abi kadın yönetir, birincil devrim bu olsun, seçim barajı düşsün meclis kadın dolsun. hepinizi öptüm cumartesi annelerinin dizlerinin dibinde görüşürüz...

Varol seni yirim

Yuzeysel bisey sorabilir miyim neden semih Cumhuriyeti? Neden abdul cumhuriyeti degil? Konu ahmet mehmet degil biliyorum ama takildim ben bu semih olayına. Semi bi yerde gören demek olduğu için mi? Saçmalama iznim için teşekkürler bu arada

Benim telefonum calindi. Bulundu 16 yasinda bi cocuk calmis. Cocuga kelepceyi takti polis honkurerek aglamaya basladim. Keske bulunmasaydi gormeseydim diye feryat figan. Polisler kafayi yemis la bu kari diye birbirine bakmaya basladi. Nihayetinde kimseye vuramayiz picakla kovalayamayiz. Dayaa yiye yiye anlaticaz yapacak bise yok haci. Katiliyom hepsine kelime kelime. Buyuk bi sakinlik icerisinde de hic bise yazamiyom da konusamiyom da. Sen yaz konus +1 hepsine

Sevgili Deniz, biz birbirimizi severdik(belki hala sevebiliriz)ama sorun su ki iktidarla sekil degistiren bir kesim var, iktidar muhafazakar ve senin sort giymeni istemiyor diye iktidardan yuz bulup/guc bulup sana saldiran kisilerden bahsediyorum. Bizim halk olarak birbirimizi sevebilmemiz icin kimsenin iktidardan guc payesi almamsii lazim bu da kendini bilen, dunya gorusunu oturtmus uzlasmaci insanlarla mumkum, ama bizim gibi egitimi ve sorgulamasi kıt ve sekilci bir toplum icin ulasması cok zaman alacak hedefler.

Anonymous said...

Üzgünüm ama şiddeti gören, gazı yiyen, hareket alanı kısıtlanan, silüeti bozulan, Haydarpaşası yakılan, aylarca hakim karşısına çıkarılmadan içeride tutulan, medyası susturulan, namazı bile güya kılan 'biziz'. Hala hoşgörüden bahsediyor olmak (içimden samimi olarak gelen bu olsa bile) yediremediğim bir durum. Atılmayan iftira kalmadı, seçmenin gözünde haklı olmak için 50 yıl öncenin kafasında kin kusulmaya devam ederken 'biz müslümanların polisiyiz', 'siz ermenisiniz' diyen hiç bir üniformalının o parklara adı girmemeli. Ses söylenenin kulağına gittiğinde anlam kazanır. 'Bunlar'ın kulakları sağır.

Biz psikoloci dersinde şunu öğrenmiştik:

Bütün insan davranışları (ayrım gözetmeksizin evet, hepsi) ya sevgiden gelir ya da sevgi arayışının sonucudur.

Saçma, imkansız, ama şu şartla filan demeyi bir yana bırakıp, bu gerçeği kabul ederek yaşamak başka türlü bir yaşamak oluyor.

Bu bir.
Denizciğim, her yazı diğerinden daha iyi oluyor. Kitabın korsana çıkmasında şaşılacak bir şey yok. Ben aldım, yanımda getirdim. İmza için seni buraya (sen bilirsin neresi) bekliyorum.
Bu da iki.

bireysel olarak pis elektriğimizi toprağa versek de yazılanları okumak, söylenenleri dinlemek herkesi tahammülsüzleştirmeye devam ediyor. görsel medyacığım haberleri yorum katmadan sergilese de yorumunu izleyiciler yapsa çok harika olmaz mıydı?