Bir Konserin Ardından

By | 9/10/2012 17 comments

Duymayan bilmeyen kalmadı sanırım; aziz İstanbul RHCP konseri vesilesiyle spazm geçirdi, kendi içine içine çöktü. Yıllarca bir grubu ve onun performansını bekleyen insanlar, RHCP üyelerinden ziyade Sütlüce uykulukçularını görme fırsatını yakaladı. Konser niyetine kentin kenar mahallelerini, yakaladığını öpen taksicilerini, tuhaf viyadüklerini, imkansızlıklarını yaşadı.

Hayal kırıklığı kitlesel, çözüm önerisi getirense maalesef yok gibi. En bilinçli vatandaş yaklaşımı, organizasyon şirketine dava açmayı hedefliyor. Peki şimdi organizasyon şirketi sormaz mı; "Kardeş İstanbul'u ben mi yarattım?" diye.

***

Konsere en fazla 10-15 bin kişi katılacağını sanan bir grup naif arkadaşla, 7 civarına kadar evde demlendikten sonra çıktık konser yolculuğuna. Malum ve nasılsa kolayca, hiç zahmetsizce kanıksanmış olduğu üzere, "konser alanında alköl almak yassak kardeş" idi. Ama misal bira festivaline karşı çıkan duyarlı, Eyüp'lü, dindar insanlar kadar sesi çıkmadı konser seyircisinin. "Ramazan da geçti, bu neyin yasağı?" demedik. "Üniversite kampüslerinde ezelden beri festival olur, içki içilir, biz öğrenciyken içtiydik ya?" demedik.

"Okkey Tayyo, sen ne diyorsan o..." sindirişiyle, döküldük yollara. Döküldük ama inanılmaz gerçekleşmiş, İstanbul'da taksi karaborsaya düşmüş idi. Toplu taşıma zaten allahlık. Taksim'de servis bekleyen yüzlerce insan. "Kafamız rahat olsun madem" diyerek, taksicinin birine 5 kişi 90 milyon bayıldık 15 tl'lik yol için. Taksici verdiği hizmet ile gurur duyuyor, "Bu beşinci seferim. Bir Adana'dan gelen grup götürdüm, bir Ardahan'dan gelen grubu fifiledim" diye anlatıyor. Kıyamam amcama. Neyse ki, böyle fırsatçılardan Hindistan'da, Pakistan'da da var.

Konseri önlerde bir yerden izleyen şanslı azınlıktaydım. Ama şimdi o kadar insanın hiç bir keyif alamadığını okuyunca, içimden "Ay şöyle tatlıydı, aman da böyle ballıydı" diye anlatmak gelmiyor. Bi tek şunu diyeyim; voleybolcu Neslihan bacım hiç kusura bakma, o daymınd davetiyeyi iade etmeyecektin. Flea seni sahneden öpecek değildi, ayrıca kendisi dünyanın en güzel bir insanı. Biz Türk kızlarının boynunu gene bükük bıraktın Neslihan, bari davetiyeni kardeşine felan paslasaydın.

***

Bol instagram görselli, sesi yakından kulağa gayet hoş gelen konseri Türkiye'nin sayılı iki müzisyeniyle izleme şansım oldu. Onların "Ha nota kaçırdı, uy anam bu nasıl iş!" şenlenmelerine kahkaha ile güldüm. Bu müzisyenlerin normalde bulunduğumuz alanın biletini alacak durumları olmaması ise, bence çok düşündürücü bir konu. Türkiye'de kaç müzisyenin, o konsere ön saflardan, parasını verip katılma şansı var? Biz müzisyenimize nasıl bakıyoruz? Bunlara da az sonra geleceğim.

Konser çıkışı izdiham olacağını kestiriyordum da, şansımıza güvendim diyelim. Şans, ancak konser bitiminden 1 saat sonra, yürüyerek Halıcıoğlu'na vardığımızda güldü de, çok balına bir taksi bulduk. 1 saat de İstanbul turu atıp eve varabildik. O arada belim sakatlanmış ve 2 yılda bir ziyaret eden ölümcül migrenim tutmuş idi. Baş ağrısından inildeyip ağlayarak uykuya daldım. Şu pazartesi gününde hala, konserin yaralarını sarmaya çalışıyorum.

***

Bu satırları "acınızı paylaşıyorum" hissiyatı ile yazdığım, güzel ülkemin güzel konser izleyicisine bi takım sorular yöneltmek istiyorum şimdi. İlk sorum genel kültürden gelsin;
Ekümenopolis'i izlediniz mi?
İstanbul'un kentsel çöküşün ne kadar eşiğinde olduğunu, adeta bir çeşit kansere dönüştüğünü daha net anlamak için, bu filmi görmek gerek. 15 Ekim'e kadar, Beyoğlu Majestik Sineması'nda gösterimde. Epeydir de oradaydı, lütfen ama lütfen gidip izleyin, izlettirin.


İkinci sorum organizasyon şirketine dava açmayı isteyenlere olacak; başlamışken belediyemize, valimize felan topluca dava açabiliyor muyuz? Misal şehrimizde bir kongre, bir maç, özel bir olay olacak. Bu olayın yaratacağı güvenlik ve ulaşım problemlerini çözmek ilk olarak kimin sorumluluğudur? Olimpiyat almak isteyen bir şehir İstanbul. O zaman ne olacak? Yerliler korkuyor diye, yolumuza katırla mı devam edeceğiz?

Hadi diyelim ki, konser alanını çok doldurmak, kapıları, alan görevlilerini yeterli sayıda ayarlamamak organizasyon şirketinin beceriksizliği. Peki 17 milyonluk İstanbul'da doğru düzgün konser alanı olmaması kimin beklentisizliği? Şehrin ortasında koca statlar var. Bunlar spor kulüplerinin malı, bir takım insanlarınsa kutsalı. Sezon ortasında hiç bir konsere kiralanamıyor, zira ondan sonra statlar iflah olmuyor, orada kutsal maçlar gerçekleşemiyormuş.

Peki sen "müzik delisiyim" diyen adam, senin niye böyle bir mabed, böyle bir alan beklentin yok? Şimdi desem ki "İnönü konser merkezi olsun, gayrı orada maç oynanmasın!", beni taşlayacak 1 milyon kişi bulabilirim. Hatta buluyorum, tutmayın küçük enişteyi.

Peki futbola vakfedilen enerji ve paranın bir kısmını müzik için, sanat için istemek bu kadar gülünç, bu kadar günah mı?


***

Kar yağar, şehir kilitlenir, yağmur yağar 30 kişi ölür. Bu şehir, TEM'de belediye otobüsleri üzerinde kurtarılmayı bekleyen insanlar, uyudukları yerde sele kapılıp ölen tır şoförleri, atölyelerine giderken, penceresiz bir kamyonet içinde patates gibi istiflendikleri için boğulan işçi kadınlar gördü. Beklenen, sadece el kol bağlı beklenen İstanbul depreminde ne görecek, insanın tahayyül edesi gelmiyor.

Tüm bunlarda hiç bir tuhaflık görmüyor musun, ey İstanbullu kardeşim?

***

Geçen bi belgesel izliyoruz, ismi Hype; Seattle Sound'unun doğuşunu anlatıyor. O kadar acaip ki, Seattle'da her 10 gençten 8'i kendini bodruma kilitleyip müziğe başlamış, binlerce mini mini grup var. Zaten 80'lerde felan Seattle ezik, memur bi şehir. Ülkenin geri kalanından konser yapmaya adam gelmiyo buraya, o derece kaale alınmayan bi yer. Onlar da kendi yağlarında kavrulmaya karar veriyorlar.

Her müziksevere 15 grup düşen şehirde, konser görüntüleri ayrı bir konu. Adamlar o salonları ite kaka dolduruyor, içe içe müzisyenini kutsuyor. Bi noktada Seattle diğer büyük gruplar için konser vermesi çok zevkli bir merkez haline geliyor. O arada kendi grupları evrilmiş, Seattle Sound'u, yani Grunge doğmuş oluyor. Bunu bir marka haline getirmeye niyet eden plak şirketleri, tıpkı Manchester örneğinde olduğu gibi, kafayı kırıp, buna yatırım yapıyor.

Bütün grupların dediği bişey var; "Kimse bizi iplemediği için, işimizi içimizden geldiği gibi ve daha şevkle yaptık."

Sonrasını az çok biliyorsunuz zaten.

***

Lafımı bağlıyorum, hüzünbaz sevişmeler gibi blog olduk, sürekli nasıl sistematik bir biçimde skildiğimizin çetelesini tutuyoruz.

Yok işte, şehirde alan yok, o konser yapılmasın mı? 50 bin kişi aynı konsere gitmek istiyor, bunların 25 binine bilet satılsın, geri kalanını "yerimiz dar" diye oyuna alınmasın mı? Belediye oraya ring seferi yapacak 50 otobüs göndermekten veya Haliç'in o kenarına iskele yapmaktan, devlet trafiği düzenleyecek 20 polis görevlendirmekten sorumlu tutulmasın mı? Sevgili başbakanımız şehri nasıl dolaşıyor hiç gördünüz mü? Kaç araç var konvoyunda? Ben bir kez gördüm, sanırsın evinden ofisine gitmiyor, kabilesiyle Hicret 2'yi gerçekleştiriyor.

Vaaaay ona, vahlar bize...

***

Demem o ki sayın okuyucu, bence bizim de, kendi ülkemizin müziğini, özgün grubunu, bağımsız plak-organizasyon şirketini, konser salonunu, festival merkezini, kısacası şehri şehir, bizi biz yapan onlarca şeyi, daha çok sahiplenmemiz gerek.

Çünkü bir konser bazen, sadece bir konser değildir.
Yaşayış şeklimiz ve ona sahip çıkmaktaki kararlılığımızdır.


Biterken,
görsel dilan bozyel bacımdan.
bi süre sosyal sorumlu cartlı, curtlu yazı yazmıycam, en azından yazmamaya çalışıcam. ağır eleştriler alıyorum, millet "içimiz çekildi deniz, depresyonumun sebebi oldun" deyor, üzülüyorum. kendi depresyonlarımdan bile sorumlu tutulmak istemem, işim olmaz. iş bu sebeple twitter heşteglerine bakmayacak, milliyet galerilerinden gayri gazete karıştırmayacak, hatta gerekirse kafamı bahçemde kazdığım bir çukura sokup, üstüme kürekle yavru kedi atacağım. hayat daha güzel olacak.
Newer Post Older Post Home

17 vatandaş cevab hakkı kullandı :

yazaydın iyiydi bence. içimiz zaten çekiliyor.
gerçi ben de sosyal sorumlu yazmayacağım diye oturuyorum sonra bakıyorum baştan aşağı sorumluluk... derhal siliyorum. sırf bu yüzden yazmaz, yazsa da yayınlamaz oldum. neyse, sevgiler, saygılar efenim.

Ellerinize sağlık ne güzel yazmışsınız.Bence bu blog senin ve istediğin gibi yazabilirsin.Tepki gösteriyorsalar okumasınlar.Ama tabii izleyici kitle kaygın olabilir kendince yada ne bileyim çok sahiplenmişsindir.Neyse sözün uzunu ellerine sağlık kalemine kuvvet..

Ceyda said...

Herşey daha da mı bir iğrençleşiyor ya? Resmen kendimden tiskindim, Deniz. Biraz iyi birşeyler söyle, aaaa!!!!

az sonra dedin, konuya gelene kadar yarım sayfa daha okudum, bu magazinsel blogger zihniyetini eleştiriyorum. sen yine yaz, güzelse okur okumaya devam eder. bu ülkede başımıza ne geldiyse az sonra dan geldi, neden çünkü az sonra bir bok olmadı. sonuna ironi yazıp kendimi küçülteyim mi yoksa sen orada küçültür müsün?

sorduğun sorulara da cevap vereyim. gitmeyin tabi. yani gidin tabi bana ne de bokunda boncuk bulmuş gibi her aktiviteye koşturan bir kitle var, onları da bilin gidin. 42 bin bilet satmış adam, bunu bilip gidilir mi ta oralara? türkiye standartlarında çok pahalı bilet satıyorlar kimse sesini çıkarmıyor. çıkmıyor o ses, hep bunlar ıslık çalamamaktan. yok şeytan doldurur yok başımızı şişirdin diye bir nesli ıslıktan soğuttular. bir nesli dedikleri de sanki binlerce bilimadamımız vardı da bir dönem yitti. bu işler hep böyleydi, toprağına uyuşturucu mu katıyor dış mihraklar acaba mütemadiyen. dış güçlerden başka nereye bağlayabilirdim konuyu allasen?

pencereyi kapat

gecen gun gorgun taner tv'de bir programda berlin filarmoni orkestrasini getirtmek istediklerini, bu sebepten konser icin onden mekan gezmeye gelen gorevlilere burasi su kongre salonu, burasi bu kongre salonu diye gezdirdiklerini ve sonra adamlarin 'ee... peki ne zaman konser salonlarina bakacagiz?" diye saf saf sorduklarini anlatiyordu.
insan uzuluyor, ezilip buzuluyor tabii...

Anonymous said...

Hello!
Quisque dignissim mauris imperdiet rutrum semper augue enim non justo. Phasellus eget urna arcu rutrum fermentum.

casey23 said...

Bu yazıları yazmayı asla bırakma!

yıllardır yorum bölümünden "ben de yazdım" diye link vermiyordum ama şimdi istedim. ben de yazdım:

http://www.cekmekaset.com/2012/09/yllardan-sonra-red-hot-chili-peppers.html

yazının "50 bin kişi aynı konsere gitmek istiyor, bunların 25 binine bilet satılsın, geri kalanını "yerimiz dar" diye oyuna alınmasın mı?" kısmına cevabım açık ve net. alınmasın tabi. artık açık hava organizasyonların biletlerin hiç tükenmemesi garip ve mantığa aykırı değil mi sizce de. konser alanının kapasitesi belliyken organizatör firmalar herkes müzikten faydalansın, kulağının pası silinsin diye satmıyor kapasiteyi aşan sayıda bileti, daha ne kadar kar edebiliriz mantığıyla satıyorlar. elbette ki tek suçlu onlar değil ama masum olmadıkları da ortada.

Anonymous said...

Tebrikler fifiri, çok iyi analiz etmişsin gerçekten organizasyon şirketlerini.
Bu ülkede 70 küsür milyon potansiyel var nasıl olsa, bence en iyi organizasyon şirketi, Tarkanı bilmemkimi alıp il il gezdiren organizasyon şirketidir o zaman, senin dediğin gibi aç gözlüyse hepsi..
Kimse gerçekten belli bir kesimin alternatif zevkine yönelik birşey yaparak, o insanlara da birşey sunarak, kendi hayatını kazanamasın zaten.
Biraz avrupada öyle avrupada böyle, her nerde görüyosanız bu mükemmel organizasyonları, oranın insanı kadar bağımsız fikirli olmak öğrenile bence ilk kural.

Anonymous said...

Ekumenopolis'i burada bir cumle ile gecistirmeni kiniyorum.

@ adsız - ben de kendimi kınıyorum. ekumenopolis'i doğru bile yazamadıydım, bırak bi cümleyi.

haklısın, öf haklısın.

Anonymous said...

Moda'ya gelsen birkaç haklı olduğum şey daha paylaşacağım seninle.

@adsız her cumartesi ve pazar moda dayım. bi mesaj at, 10 dakkada çay bahçesine spawn olmayan şerrrrefsizdir.
(kim olduğuna dair tahminlerim mevcut)

Banu said...

Silkelen ve kendine gel.depresyona giren cukulata yesin.taam mi kz?! Ok bye