Sıradan

By | 4/24/2011 14 comments

Deniz Samsa o sabah, erkek olarak uyandı.
Sırt üstü yatarken ılık yatağında, sabah erkesiyonu ile vardı ki farkına, mazbut bir pipisi ve iki taşağı vardı.
Şaşarak aralarındaki organik bağa, mutelif beden parçaları getirdi aklına. Çok değil birkaç dakika sonra, kusursuz tepkileriyle bir aletin, silindi çarşafına.

Deniz Samsa o sabah, erkek olarak uyandı.
Halledilecek yüzlerce işi vardı; hepsi mühim, hepsi bin tilkinin, bağlı kuyruğuna.
Yepisyeni bir vicdanla vardı ki farkına, yapamayacağı hiç bir edepsizlik yoktu, planları uğruna.

Madem ki artık erkekti Deniz Samsa, her sabah düşündüğü yüzlerce inceliği, zerrece getirmedi aklına.
Ne kadar tatlıydı ya rabbi, siftinmek mantığın ışığında. Basit bir matematikle alt edilemeyecek hiç bir duygu, temel fizik kurallarıyla .mına koyulmayacak tek bir tutku kalmamıştı ufukta. Kalkıp hasbel kader, giyindi Deniz Samsa. Bundan sonra kürkü değil, sakalı anlatacaktı nasıl olsa.

Normalde, kanepe ile soba arasında, çömerek ağlardı bahtı kara. Oysa o sabah gönül rahatlığıyla, olanla ağzını çalkalayıp, ölenle tükürdü Deniz Samsa. Tek bir doğruya ulaşabilirdi artık, süreğen bin çeşit müdanasız yalanla.

Kahvaltıda keyifle, bir kadının sünmüş ruhuna katık ede ede, kendi yüreğinden bir parça yedi. Tadı güzel değildi, lakin güzel yeniden tanımlanabilirdi. Bunun için atalarından öğrendiği, bir dizi akıl oyunu çevirdi. Kahvaltı bittiğinde dünya daha köhne, amaç daha meşru ve saat henüz 11'di.

Kendisinden başkasını umursayacak durumu yoktu ama, bir kaç telefonla vaatler dağıtmayı ihmal etmedi Deniz Samsa. Böylece evden çıkmadan, işemiş bulunuyordu sonradan yazacağı pek çok duvara. Hatta yazmayacaklarına. Oh ne güzel yaşıyordu, duvara işemenin marifetten sayıldığı bir dünyada.

Deniz Samsa, o sabah bir erkek olarak uyandı.
Hayatı düzenleyen her bir kuralın türü tarafından yazıldığını bilecek ve akşam 2 tek atınca, hepsini topa tutacaktı. Aksini idda edebildiğine bakılırsa, kendisi tüm genellemelerden muaftı.

Nihayet bir sabah erkek olarak uyanan Deniz Samsa, korkuları, sevecenliği ve titremeye muktedir her bir uzvunu, astı portmantoya. Yalnız cüzdan, telefon, anahtar ve egosunu alarak yanına, indi Olimpos tanrıları gibi, sırtını sıvazlamaya dünden meyyal sokağa.

Sokakta rast geldikçe her kumaştan akranına,
Denize dökülen kifayetsiz dere gibi,
Karıştı sıradana.



Biterken,
Kafamda hafif hafif Gözen Atila çalıyor ve yemek pişirmek istiyorum. Bunlar hep hayra alamet.
Sevgili erkek okurlarım, lütfen seviyeli yorumlarla haddimi bildirmekle yetinmeyiniz. Şovumuza gelip bana çürük sebzeler de atabilirsiniz. Kısmet Şoov olarak Mayıs'ta 2 kez Kadıköy'deyiz.
Bu bahar güzel geçecek lan, na şuraya yazıyorum.
Newer Post Older Post Home

14 vatandaş cevab hakkı kullandı :

eminsiz said...

erkek olarak 'uyanabilen' olur mu bilmem ama elinde kovboy şapkasıyla gözlerimin içine baka baka duvara işeyen adamı gördüğümde uykularım kaçıyor...
o var.

bi de çok hislendim, çok etkilendim, bol 3 noktalı tarzında içime işledi.. off dedim.

Deniz Samsa,
Meyvelerden sebzelerden aman uzak dur! hatta: senin sokakta sabah ise giderken yerlere tukuren, her firsatta burun/kulak ve herturlu vucut cikinti ve inintisini karistiran halini tiksinc bulacak annene eve elma getirme yasagi koy. Elmaydi degil mi hikayedeki can alici kutsal meyve?

momos said...

şovuna gelip çürük domates yerine lale soğanı vermeyi düşünen bir erkek okurun olarak, yazını mütevazi bir gülümseme ile pop-art bir öykü gibi okudum. önce tebriklerimi sunmak istedim. ancak sonra içindeki göndermeleri kabul ederek ve güne bir kadın olarak uyanmış gibi anlamaya çalışarak tekrar okuyunca yazını, o zaman gülümsemem acılaştı. yine tebriklerimi ama ilavesinde yazdıklarının geneldeki hakikat oranına katılıp hayatının erkeğini bulma adlı zorlu etap için başarı dileklerimi de sunmak istedim. samanlıkta iğne aramak kolay olmuyor neticesinde, koca bir mıknatısın yoksa.

tebrikler ve başarılar..

Anonymous said...

çok güzel olmuş :)

işte bu çok iyiydi

bu ne ağuna koin.. bitti mi yeni yeni bişiler yazma işi, başa mı sardık.. tanıdık bi ismin götüne takılmalar, falanlar filanlar..

şov işine pek bi sardın, galata gibi sikkindirik anlamsız biyerde olmasan geleceğdim geçen.. lakin konser şeysi vardı aynı akşam, ablukaylan çakıştın.. kadıköy'de nerde, bizim topraklar.. gelde iki tekme tokat sallıyalım.. arka oda olmasın giremiyorum oraya ben yalnız.. girerim de şovunuz ziyan olmasın.. (niye çoğul lan bu, siz falan, sen şimdi kısmet şov olarak ordayız diyince, siz kimsiniz ağuna koin, ben ordayım falan desene, yanına niye iki taşak yumurtası aldın misal, yalnız güvensiz mi hissediyosun yeğenim)

rené yeaaa, yine bilmeden etmeden sallamışın be hacı.

aramızdaki bu aşk nefret ilişkisi yoruyo beni haberin olsun.

gram'a gelicez.
ve evet totalde 3-4 kişiyiz. ama ben tek başıma senin ağzını kırabilirim..

hem şov hem dayak.. şovun reklamları dönse ya mesela "izleyene dokunan gösteri" falan.. bu sloganla en fazla porno satılır ama olsun.. porno satmak için slogana niye ihtiyaç duyulsun.. (monolog oldu gene, gızıımm samsa falan diyince bebeler kan çekiliyo bende, böle bi karıncalanma oluyo parmaklarda, etrafta birileri birilerini sikmeye çalışıyo gibi geliyo ağza burna kafka bulaştırıp, ordan bi titreme benimki) (aşk nefret olayının farkındayımda niyesini bilmiyorum, şey olsa ya mesela, kendi içimizdeki insana olan nefretimizi başkalarına... öööörrrhh siktir git kahve koy, tek şeker olsun, mını siktiğumin exestenstenexiyalist piç)

@ momos by the way. gelmediğin kabahat cicim. ailecek bekleriz.

@ rené, beğenmiyosan daha iyisini sen yaz piç.

el, ayak, kafa koordinasyonunu sevmesem niye okiyim yazılarını ibne (piç yeter, üçüncüye mide bulandırır bu).. üstteki yorum şeysinde yazına attırmamıştım halbusi, kendime attırdıydım.. lan zaten bana beğendirmek zorunda mısın ki daha iyisini yaz diye coşuyosun coşturuyosun, ortamı esenler otogara çeviriyosun..

(blogumdaki üç beş şarhoş denemeyi geç, 1. tekil, 3. tekil geç.. 2. tekilden ruhunu dökerim buraya deniz, kokusunu kimse kaldıramaz) (lan bak uyarıyorum bu sefer, sana bi saldırı yok, nerenle okuyosun)

@brownian elmayı bilemedim ben ya. odadan hiç çıkamadı, onu biliyom.

momos said...

ailecek geliriz de yaş sınırı yok mudur gösterinde, hadi gösteriyi geçtim, mekana sokmazlar kapıda sanırsam. belki bir gün kadıköy halk eğitim merkezinde yaparsın gösterini, 23 nisan özel gösterim diye, o zamana kısmet. ama büyük ihtimal ben gelcem bu haftasonu.

bu arada elmayı biri yiyip samsaya atıyordu yanlış hatırlamıyorsam, elma kabuğunda çürüyordu talihsiz gregory'nin.

tabi sayın brownnian çok daha eski bir hikayedeki yılanın sunduğu elmadan da bahsediyor olabilir.

Sevgili Deniz Samsa,
Bilic altim bu hikayeyi kendine gore kesip, bicmis diye korktum birden. Neyse ki elma hikayesi dogru (bu arada odadan cikadigi gibi oluyor da Gregor) ama elmayi atan anne degil baba Samsa. Hikayeyi okurken protogonistin yerine kendimi koyunca, benim icin elmayi atmasi gereken anne oluyor, o yuzden anne Samsa diye hatirliyorum katil ebebeyni.

Gamze said...

Çok çok iyiydi, yüreğine sağlık!