Kıskançlık ve Gıybetten Kurtulmanın En Etkili 10 Yolu

By | 10/08/2015 3 comments
Sevgili okur, bebexiler, canlarım..

Ben halbuki sizlere sigarayı nasıl bıraktığıma, kanserden nasıl yırttığıma, efendime söyliyeyim oramdan bir kiloya yakın tümör aldırıp, "kemoterapi görebilirim" kağıtları imzalarken hayatımı nasıl da yusuf yusuf değiştirmeye karar verdiğime dair, son derece inspayring, bir o kadar da ilhamla tıka basa dolu hikayemi anlatacaktım. Ama düşündüm, taşındım ve benimle inspayr olacak hayatlarınıza tükürmeye karar verdim.

Üstelik kimileriniz, sosyal medyalarınızda dolaştırdığınız kimi içeriklerle beni üzdünüz. Beni kadınların kendilerini aştıkları ve özgürleştikleri bir dünya düşünden çok uzaklara, umutsuz yarınlara itelediniz...

Ben "kıskanç, türüne karşı hoşgörüsüz" kadına gelemiyorum cancağızlarım... Özellikle başkaları hakkında sürekli gıybet eden, kimse için iki gram iyi fikri olmayan insan tipine, hele ki bu insan bensem, zerrece tahammül edemiyorum. Kendimin en utanç verici bulduğum, yaralı yapıncak adlettiğim, en büyük intizar ile susturduğum halim; işte bu kıskanç, bu gıybetçi yavuşek tarzımdır. Ayrıca ve açıkçası, bu olumsuz duyguları içimizde biriktirmenin, bizzat hastalıklara, ura, tümöre ve miyoma davetiye çıkardığına gayet tıbbı bir biçimde inanıyorum.

Evet, konumuz kıskançlık ve gıybet... Bana sorarsanız toplumumuzun "gerçekleşemeyen feminist kırılımı" (kırılamayımı)  ardında yatan iki temel unusur, bunlardır. Hatta AB'ye girememizin en temel sebebi de yine bu iki husus desem zerrece abartmış olmam. Ki bana sorarsanız zaten, biz TC erkeklerini evde, maçta, kahvede filan bırakıp, usulca AB'ye girebiliriz. Kafadan.

Ve fekaaat, şayet bizler, biz bu içten yanmalı toplumun kadınları, kıskançlık ve gıybet şeklinde nükseden iki rahatsızlığımızı aşamazsak, günün sonunda yine kayebeden oluruz. Üstelik kaybetmenin onurlu-onursuz, ılık ve kaypak yanları hakkında geyik yapıp, bira içerek kendimize acımayı, göbeğimizi kaşıdığımız halde kuul görünmeyi bile bize çok görürüler.
Kimi er kişiler gibi "kaybeden" ayağına da ekmek yiyemeyiz, yedirtmezler.

İşte bu sebeple, gelin bacım, gelin hemşirem, hep birlikte, birbirimizi teskin ede ede, bu iki illetin gırtlağını sıkalım, ümüğünü boğazlıyalım.


Kıskançlığa Veda Edin - Hemen Şimdi!

1) Sezar'ın hakkını Sezar'a teslim edin:

İşte Benim Stilim All Star 25. Bölüm – Ayşenur Balcı


Bu frenk menşeli atasözünün memleketimizde kullanılan eş anlamlısı şudur: yiğidi öldür, hakkını yeme. Örnek veriyorum, pek çoğunuz bakıyorum pilates ve yoga hocalığı gibi aktivitelerin, zengin kocaya endeksli uğraşlar olduğunda hem fikirsiniz. Halbuki öyle "parayı bastırdım çakraları açtırdım, kaslarım da parayla ovularak güçlenip, esnedi" gibi bir durum söz konusu değil maalesef. Bir iki magazinel figür harici gıybetini ettiğiniz o insanlar, gerçekten "her gün bendenleri ile ilgili çalışarak" belli bir noktaya gelebiliyorlar. Çalışana gazoz, bakana limon bacınyo, bu işler böyle.


2) Bir hobi, bir uğraş ve en nihayetinde bir uzmanlık edin:


İşte Benim Stilim All Star 24. Bölüm - Ayşenur Balcı
- Sen de bi hobi edin, bak ben zenci oldum. hobi olarak...

Bir alanda uzman olmak için, öncelikle ona hobi olarak sarın. Düzenli olarak yapmaya devam ettiğiniz hobinizde ise, primat olsanız bi noktada uzmanlaştığınızı göreceksiniz. ki gayet eminim, hiç biriniz primat değilsiniz. (Primatları ötelikeştirmek adına söylemiyorum)  Elbette etrafta gördüğünüz, kimi uzmanlıklara erişmiş kişileri (bu stil blogerı da olur, gurme kişisi de, yaşam stili/seyahat yazarı da)  eleştirmek en tabii hakkınız. Ama "Yok ben hiç bir aktivite yapmayayım, adeta mühendis bir adam gibi sürekli evde, tv karşısında pinekleyeyim. Ama bir şeyler yapan herkese de oturduğum yerden "hayat size güzel aq!" şekli çemkireyim..." İşte bu tavır, biraz üzücü. Hem de kimin açısından üzücü bilin bakalım? Evet, sizin.


3) Yeni gelin sayfalarını ziyaretle, negatiften pozitife tüme varım:



Koşun dostlar, yetişin. Şu sıralar yeni gelin aşağılaması çok moda. Hazır moda iken burun kıvırmak olmaz. Hemen FB'den ilgili adreslere gidip, namus, evlilik, maddiyat ve hayat hakkında çeşitli sosyolojik gözlemleri yapmalısınız. Sonra nişanlı kalabilmek için kurbanlık koça, resmi olarak yatağa girmek içinse burma bilezziğe ihtiyaç duymamanız sebebiyle, kendinizle biraz gurur duyabilirsiniz. Bu gururdan hemen sonra, tek taşa da gerek duymadığınızı hissetmeniz ise öğretilerimizin işe yaradığı anlamına gelmektedir. (Zaten tek taşın satarken zerre hükmü yok, direkt fiyatı düşüyor. Ben gelin olursam paund istiycem, sterlin istiycem, kraliçeye havlıyacağım sonra..)

4) Üşengeçliğin lüzumu yok!

nurella-reddediyor

Bu yaz Kapadokya'da Ultra Maraton'a izleyici olarak katıldım. Ultra Maraton sporcuların bir hafta boyunca 260 km'lik parkur koştuğu, sıcak, çetin arazi şartları nedeniyle, aşırı zorlayıcı bir müsabaka. O maratonda ise, Hürriyet yazarı Yonca hanım ile tanıştım. Sarışın, bronz tenli, gözlerinde simli makyajı olan, çıtı pıtı bir kadın ve kendisi tam 7 senedir bu maratonlarda koşmaktaymış. Kapadokya'yı da ayağında sandaletle koştu ve dediği tek bir şey var: ben yapabiliyorsam, herkes yapar!  Hayatımda görüğüm en pozitif enerjili kadınlardan biriydi... Sayesinde spora yeniden inandım.

Açıkçası bu inancı sizlerde de uyandırmak isterim. Mutlaka spor yapın, beyine seratonin gitsin. Çok daha sıkı bir kıçınız ve az kıskanan bünyeniz olur. Resmen dağlarınız yeşerir, görecek, göreceksin...

5) Öfke ve saldırgan hislerinden arın:

serter_in_the_groove

Biz biraz saldırgan ve öfkeliyiz. Ama nasıl olmayalım? Çocukluktan beri bastırılan, bulunduğu her ortamda bi şekil taciz edilen bireyleriz. Sokağa çıkarız bir takım adamlar özgürlüğümüzü kısıtlar. Misafirliğe gideriz bir takım teyzeler canı çektiği gibi özelimizi kurcalar. Ülkenin durumuna hiç girmeyeceğim, içler acısı. Peki ne yapacağız? Öncelikle mümkün mertebe takmamak. takmamak derken, duyarsız olmak değil ama başkalarının yargılarını, negatif enerjisini bünyeye mümkün mertebe sokmamak lazım. Bu topluma katlanmak zorunda kalan her kadın, önce kendine pozitif ayrımcılık uygulamalı. Habis duygular ise bünyede asla uzun süre tutulmamalı, sık sık topraklanmalı. 

6) Meditasyon da bi alternatif olabilir:



Ben de yeni başladım. Eskiden yogasız yapılan meditasyonun kolpacılık olduğuna inanırdım. İşte bu yüzden size meditasyon hakkında atıp tutmayacağım. Kesin dezenformasyona girer. Desenformasyon ise bildiğiniz üzere önyargı oluşturmak, ya da mevcut önyargıları güçlendirmek amaçlı kullanılan politik bir silahtır. Önyargı bizi nedensiz öfkeli, uzlaşmasız, anlayışsız ve empati yoksunu yapar. Önyargı sadece dışarı değil, kendi içinize doğru da sinsice oyma faaliyeti yürüten bir kurttur. Bu toplara girmeyin, büyük oyunu bozun. Meditasyon pek çok dahinin, sanatçı ve yaratıcı insanın kullandığı, binlerce yıldır insanlığa hizmet eden bir yöntem kardelenlerim. Koskoca David Lynch bile övmelere doyamıyor kız, yalan mı diyeceğim?

8) Senden kıymetli mi ayol? Sktir et:

nayir

Bazen çok takıyoruz. Ama öyle böyle değil, fena takıyoruz. Nasıl göründüğümüz, yaptığımız ufak bir hata, misal çok içip dağıttığımız bir sosyal ortam, alamadığımız üç-beş layk... Halbuki şu hayatta sağlıklı olmaktan, iyi hissetmekten, hala yaşıyacak verimli, hayatın tadına varılabilecek yıllara sahip olmaktan mühim bişey yok. Kimsenin her günü iyi geçmiyor. Kimsenin gerçekliği kıyaslanabilir değil. İşte bu sebeple kendine çok da yüklenme. Hele kendimden nefret edeyim, zarar vereyim, kimse beni sevmiyor, bıy bıy... İçimizi kıyma, yapma bunu.

9) Şahsi hayallerinin peşinden koş:

fallow-your-dreams

Başkalarını kıskanmamanın en temel yolu, kendini kıskanılacak biri yapmak. O da maalesef güzel görünmekle, sürekli havalı yerlerde gezmekle olmuyor. Mutluluğun sırrı ne para, ne de şans. Onun sırrı kendini gerçekleştirebilmek, hayallerini hayata geçirmek, sevdiğin şeyi yapıp, o işte ilerlemek. Başarılı olmak bile değil bak, yanlış olmasın. Başarı harika bişey ama sadece yolda olmak bile yeter bazen.

Özetle vurur yüzüne ifadesi, kıvırt şayet inandığın yoldaysan bi tanesi...

10) Mazeret istemiyoruz!
dabil_trabil

Şu günlerde bana yere eğilmek yasak. Çömelmek de yasak. Bilen bilir, Rus tankı gibi yürürüm normalde. Şimdilerde kaldırım boylaraında ezip geçtiğim tüm o amca ve teyzeler benden hızlı. Benim gerçekliğimde ise evden çıkıp yürüyerek bir saatlik yola yardırmak değil, 10 metre ötedeki çöp tenekesine varabilmek var.  Özetle insan kısıtlanınca, normal zamanda kullanmadığı özgürlüklerinin çok güzel farkına varıyor. Of ama süper güzel farkına varıyor. Kendine mazeretler üreten değil, mazeretleri çürüten biri ol. Hayatın boyunca hiç bir zaman, şu anda olduğundan daha genç olmayacaksın. Hayatın vaatlerine bir de o gözle bak derim.

Özet geçeyim,
Görselleri tüm zamanların en gıybetçi ortamından seçerek ne yaptım? Subliminal mesaj verdim.
Bizzat ellerimle yaptığım giflere ise yazıları yazarken dayanmak çok zor oldu. "Ben bir canavar yarattım" dedim kendi kendime. -ki bunu 15 yaşındaki aşırı huysuz kedime bakarken de düşünüyorum bazen-

Hayatta en çok zorlandığımız şeyler, kendi yarattığımız engeller.
En azılı düşmanımız, barışamadığımız, aşırtamadığımız benliğimiz,
Olmasın mı üstüne?


biterken,
nicedir kimselere akıl vermemiştim, bi yandan biraz utanıyorum.
hava ayaza kesiyor, ayağımın dibine koyacağım bir ufo istiyorum. sevgilim de diyor ki "ne o öyle gecekondu gibi, çayocağı gibi...". 
sonbaharda içimizdeki maceracı, bir gecekondu yapmak istiyorsa demek, kışa hazırlık.
ve ateşin başına toplanası geliyorsa insanın, 
ki ailedir her ateş, hele üstünde kaynayan bir de kap varsa.
o ateşin başında, beni hatırla.

d.




Newer Post Older Post Home

3 vatandaş cevab hakkı kullandı :

juliet said...

Yaaaa bence çok güzel konuşmuşsun hahahah

arkadaşım atlattığın hastalık için çok geçmiş olsun diyorum. daha nice yıllar yazılarından ahrum kalmayız inşallah. sevgilerimle.

Dilan Gill said...

Komik gelebilir ama konuyla alakali diye soyluyorum. Bu kiskannclik vs. durumlardan mustarip buyu yaptiran iki arkadasimin ikisi de baslarina oyle seyler geldi ki sonunda kosa kosa gidip yaptirdiklari buyuyu bozdurdular. Ve inanilmaz ama kurtuldular. O hesap bu ruh hali de. Aman diyim. Yaptiran falan varsa vakit kaybetmeden kac paraysa verip bozdursunlar. Bozuldugundan da emin olsunlar. Bela doner dolasir... Ananelerimizin dedigi gibi aynen.