Ben halbuki sizlere sigarayı nasıl bıraktığıma, kanserden nasıl yırttığıma, efendime söyliyeyim oramdan bir kiloya yakın tümör aldırıp, "kemoterapi görebilirim" kağıtları imzalarken hayatımı nasıl da yusuf yusuf değiştirmeye karar verdiğime dair, son derece inspayring, bir o kadar da ilhamla tıka basa dolu hikayemi anlatacaktım. Ama düşündüm, taşındım ve benimle inspayr olacak hayatlarınıza tükürmeye karar verdim.
Üstelik kimileriniz, sosyal medyalarınızda dolaştırdığınız kimi içeriklerle beni üzdünüz. Beni kadınların kendilerini aştıkları ve özgürleştikleri bir dünya düşünden çok uzaklara, umutsuz yarınlara itelediniz...
Ben "kıskanç, türüne karşı hoşgörüsüz" kadına gelemiyorum cancağızlarım... Özellikle başkaları hakkında sürekli gıybet eden, kimse için iki gram iyi fikri olmayan insan tipine, hele ki bu insan bensem, zerrece tahammül edemiyorum. Kendimin en utanç verici bulduğum, yaralı yapıncak adlettiğim, en büyük intizar ile susturduğum halim; işte bu kıskanç, bu gıybetçi yavuşek tarzımdır. Ayrıca ve açıkçası, bu olumsuz duyguları içimizde biriktirmenin, bizzat hastalıklara, ura, tümöre ve miyoma davetiye çıkardığına gayet tıbbı bir biçimde inanıyorum.
Evet, konumuz kıskançlık ve gıybet... Bana sorarsanız toplumumuzun "gerçekleşemeyen feminist kırılımı" (kırılamayımı) ardında yatan iki temel unusur, bunlardır. Hatta AB'ye girememizin en temel sebebi de yine bu iki husus desem zerrece abartmış olmam. Ki bana sorarsanız zaten, biz TC erkeklerini evde, maçta, kahvede filan bırakıp, usulca AB'ye girebiliriz. Kafadan.
Ve fekaaat, şayet bizler, biz bu içten yanmalı toplumun kadınları, kıskançlık ve gıybet şeklinde nükseden iki rahatsızlığımızı aşamazsak, günün sonunda yine kayebeden oluruz. Üstelik kaybetmenin onurlu-onursuz, ılık ve kaypak yanları hakkında geyik yapıp, bira içerek kendimize acımayı, göbeğimizi kaşıdığımız halde kuul görünmeyi bile bize çok görürüler.
Kimi er kişiler gibi "kaybeden" ayağına da ekmek yiyemeyiz, yedirtmezler.
İşte bu sebeple, gelin bacım, gelin hemşirem, hep birlikte, birbirimizi teskin ede ede, bu iki illetin gırtlağını sıkalım, ümüğünü boğazlıyalım.
Kıskançlığa Veda Edin - Hemen Şimdi!
1) Sezar'ın hakkını Sezar'a teslim edin:
Bu frenk menşeli atasözünün memleketimizde kullanılan eş anlamlısı şudur: yiğidi öldür, hakkını yeme. Örnek veriyorum, pek çoğunuz bakıyorum pilates ve yoga hocalığı gibi aktivitelerin, zengin kocaya endeksli uğraşlar olduğunda hem fikirsiniz. Halbuki öyle "parayı bastırdım çakraları açtırdım, kaslarım da parayla ovularak güçlenip, esnedi" gibi bir durum söz konusu değil maalesef. Bir iki magazinel figür harici gıybetini ettiğiniz o insanlar, gerçekten "her gün bendenleri ile ilgili çalışarak" belli bir noktaya gelebiliyorlar. Çalışana gazoz, bakana limon bacınyo, bu işler böyle.
2) Bir hobi, bir uğraş ve en nihayetinde bir uzmanlık edin:
- Sen de bi hobi edin, bak ben zenci oldum. hobi olarak...
Bir alanda uzman olmak için, öncelikle ona hobi olarak sarın. Düzenli olarak yapmaya devam ettiğiniz hobinizde ise, primat olsanız bi noktada uzmanlaştığınızı göreceksiniz. ki gayet eminim, hiç biriniz primat değilsiniz. (Primatları ötelikeştirmek adına söylemiyorum) Elbette etrafta gördüğünüz, kimi uzmanlıklara erişmiş kişileri (bu stil blogerı da olur, gurme kişisi de, yaşam stili/seyahat yazarı da) eleştirmek en tabii hakkınız. Ama "Yok ben hiç bir aktivite yapmayayım, adeta mühendis bir adam gibi sürekli evde, tv karşısında pinekleyeyim. Ama bir şeyler yapan herkese de oturduğum yerden "hayat size güzel aq!" şekli çemkireyim..." İşte bu tavır, biraz üzücü. Hem de kimin açısından üzücü bilin bakalım? Evet, sizin.
3) Yeni gelin sayfalarını ziyaretle, negatiften pozitife tüme varım:
4) Üşengeçliğin lüzumu yok!
Açıkçası bu inancı sizlerde de uyandırmak isterim. Mutlaka spor yapın, beyine seratonin gitsin. Çok daha sıkı bir kıçınız ve az kıskanan bünyeniz olur. Resmen dağlarınız yeşerir, görecek, göreceksin...
5) Öfke ve saldırgan hislerinden arın:
6) Meditasyon da bi alternatif olabilir:
8) Senden kıymetli mi ayol? Sktir et:
9) Şahsi hayallerinin peşinden koş:
Özetle vurur yüzüne ifadesi, kıvırt şayet inandığın yoldaysan bi tanesi...
10) Mazeret istemiyoruz!
Özet geçeyim,
Görselleri tüm zamanların en gıybetçi ortamından seçerek ne yaptım? Subliminal mesaj verdim.
Bizzat ellerimle yaptığım giflere ise yazıları yazarken dayanmak çok zor oldu. "Ben bir canavar yarattım" dedim kendi kendime. -ki bunu 15 yaşındaki aşırı huysuz kedime bakarken de düşünüyorum bazen-
Hayatta en çok zorlandığımız şeyler, kendi yarattığımız engeller.
En azılı düşmanımız, barışamadığımız, aşırtamadığımız benliğimiz,
Olmasın mı üstüne?
biterken,
nicedir kimselere akıl vermemiştim, bi yandan biraz utanıyorum.
hava ayaza kesiyor, ayağımın dibine koyacağım bir ufo istiyorum. sevgilim de diyor ki "ne o öyle gecekondu gibi, çayocağı gibi...".
sonbaharda içimizdeki maceracı, bir gecekondu yapmak istiyorsa demek, kışa hazırlık.
ve ateşin başına toplanası geliyorsa insanın,
ki ailedir her ateş, hele üstünde kaynayan bir de kap varsa.
o ateşin başında, beni hatırla.
d.
3 vatandaş cevab hakkı kullandı :
Yaaaa bence çok güzel konuşmuşsun hahahah
arkadaşım atlattığın hastalık için çok geçmiş olsun diyorum. daha nice yıllar yazılarından ahrum kalmayız inşallah. sevgilerimle.
Komik gelebilir ama konuyla alakali diye soyluyorum. Bu kiskannclik vs. durumlardan mustarip buyu yaptiran iki arkadasimin ikisi de baslarina oyle seyler geldi ki sonunda kosa kosa gidip yaptirdiklari buyuyu bozdurdular. Ve inanilmaz ama kurtuldular. O hesap bu ruh hali de. Aman diyim. Yaptiran falan varsa vakit kaybetmeden kac paraysa verip bozdursunlar. Bozuldugundan da emin olsunlar. Bela doner dolasir... Ananelerimizin dedigi gibi aynen.
Post a Comment