Mecburi Kahramanlık

By | 3/11/2014 2 comments

Tam iğrenç bir insan olarak bu dünyadan gidecekken, kara bahtınız oracıkta değişebilir ve kendinizi mecburen kahramanlık pozisyonunda bulabilirsiniz. Evren "sizi bu pozisyonda düşünüyoruz" dedikten sonra yapabileceğiniz çok bişey de yok. Ya "ok madem, o kadar düşünmüşler" çekebilir ya da bu teklifi elinizin tersiyle itebilirsiniz.

Sonuçta hepimiz ölümlüyüz, kısmetse hepmiz yeniden doğumluyuz. Bi dahakine.. Artık.

Yukarıda bahsedermiş gibi yaptığım satırlar, başrolünde (adını doğru yazma ihtimalim olmadığı için copipeyst ettiğim) Matthew McConaughey'in bulunduğu "Dallas Buyers Club" hakkındaki düşüncelerim. filmi izlememişler için spoiler vermek istemem o yüzden hemen söyliyeyim, sonunda adam ölüyor.

(yani)

Matthew McConaughey abimiz, ki biz kendisine şu andan itibaren Mati diyeceğiz, filme tam bir cowboy olarak, kokayın çekizleyip, ücretli bayan arkadaşlarla beraber olduğu ve sanırım ekstra bir uğraş olarak homofobiklik yaptığı, cayır cayır bir redneck setuptan başlıyor. İçki desen su niyetine, tam bi kopukluk, itlik.

Derken bir de bakıyor ki, Mati meğer AIDS imiş.

Velhasıl olaylar gelişiyor ve bizim Mati Oscar almak için gereken 30 kiloyu verirken, bir de bakıyorsun ölmekte olan insanlara umut veren ve hatta yardım eden birine dönüşmüş. Hani ecnebinin "Tanırının gizemli yöntemleri vardır" atasözlediği şekil şukul bir hikaye. Üstelik gerçek. Daha ne olsun?

***

Ölmeden önce kahraman olma fırsatı karşımıza çıkacak mı acaba?
Bunun için kansere yahut AIDS'e yakalanmamız gerektiğini sanmıyorum, şeytan kulağına kurşun. Oscar konuşmasında zaten Mati, ah bizim Teksas'ın bağrından kopup gelen, Oscar'lı eliyle "oh lord" çeken dini bütün Mati'miz, küçüklükten beri kendi kendisinin kahramanı olmak istediğinden baahsetti. 10 sene sonraki hali, şu andaki kahramanımıymış neymiş.

Mati dünyayı sallayan True Dedective dizisinde de, kahramanlık fırsatını elinden, böğründen geldiğince canlandıran bir polisi oynuyor. 8 bölümde ilk sezonu kapattılar, aklımız zihnimiz, Mati'nin içtiğinde, dövdüğünde, derdinde kaldı. Yetmedi hep beraber triplere koştuk. Siz de koşun, lakin konumuz bu değildi.

Ben biraz kahramanlığı, sıradan, olağan, kendiliğiden, sırası gelmişlikten kahramanlığı anlatmak istiyorum size.

***

Bana göre sıradan bir kahramanlık, mahallede kimse kafasına takmazken, çöpünü yeniden dönüştürebilecek şekilde ayırmakla olabilir mesela. Belirli bir bölgedeki hayvanları beslemeyi iş edinmek ya da insanlara düzenli, ufak, akılcı bir yardım yapmakla. Bir grup insana bir şey öğretmekle de kahramanlık yapılabilir pekala. Bu, komşuna merdivende karşılaştığınızda "iyi günler" demek de olabilir, ısrarla İstanbul'un bilmediği yerlerine gitmeyen taksiciye yeni bir adres (ve müşteriyi her istediği yere götürmenin hizmetin ta kendisi olduğu gerçeğini) öğretmek de.

Bir köye gidip permakültür tarım yapmak, hatta köylüye bunun faydalarını anlatmak büyük kahramanlık mesela. Bir gazetede, başbaş patronunuzu aradığı, küfrettiği halde doğru bildiğiniz haberi basmak, bir televizyonda bir tek "anasının nikahı" tapesi çıkmamış bir yönetciye, kahvaltıda ne yediğinden başka şeyler de sormak, zaten...

Temelde, ne yapıyorsan onu en doğru, elinden gelenin en iyinisini etrafındakilere sıçrata sıçrata yapmak, o yapmaların her biri, bi çeşit kahramanlık.

Bu bi tasarım olabilir, çektiğin bir fotoğraf olabilir, verdiğin bir oy, konuşarak, iyi niyetle yaklaşarak bilgi verdiğin bir insan, yazdığın bi şarkı, telefonda işini kolayca, kibarca hallettiğin bir müşteri, tanıdığın en dürüst insan olmaktaki inadın ya da düzenli suladığın bir bahçe olabilir.

Herkesin kaypak, herkesin güç karşısında hem korkak hem de "bana da bir mama düşer mi?" diye el açtığı yerde, içindeki Yaşar Usta genine sıkı sıkıya yapışıp, "Sizin ne paranız ne de gücünüz, benim onurumu çiğnemeye yetmez ulan!" demek ve hatta bunun capsini yapıp, kendine önce kendi gülmek...

Bencileyin kahramanlığın şifresinde, az çok bunlar var.

Önemli olan işte, o sıra, o bilet, o numara sana çıktığında, kaderdeki kaçınılmaz yerini alıyor musun, yoksa "meeh" diyip kaçıyor musun?

***

biterken,
ben bu yazıyı dün gece yazdım, sabah evden çıkmak üzere, pabuçlarımı giyerken manita geldi dedi ki "Berkin ölmüş." öyle, çömdüğüm yerde bir süre durdum. ateş düştüğü yeri yakar ya, önce çocuğun anasını düşündüm. 16 kiloya kadar düştüğünü hastanede izlediği oğlunu, yarın gömecek olan kadını...

yalan söylemeyeyim, çok ağlamadım. utancım tuttu beni zira, kaç Berkin öldü, ben bişey yapamadım. onları böyle böyle gömmeyi adet edinmiş bir ülkeyi değiştirecek kahramanlık bende ne gezer? demek hangi şansları elimin tersiyle ittiysem, ne polise, ne baştaki yüzsüzlere kendimden fazla kızamadım.

***

sen şimdi öldün ve bizim kahramanımız oldun kardeşim. 
böyle yazınca ölümü övürüyormuşum gibi oluyor, sakın, çok yalnış. en son sen ölmeli, hepimizi gömmeliydin. olmadı. sen şu an, o seni bir yıldır seven ama 2 gündür tanıdığı çocuğa yüz veren o kızla sinemaya gitmeliydin. olmadı.

sen öldün ve  bizi bu riyakar çete ile başbaşa bıraktın.
yalakalar, ruhsuzlar, çirkefler çetesiyle.
hem hırsız, hem katil olduğu halde, cahil kalabalıklar önünde şov üstüne şov yapan gamsızlar çetesiyle göz göze, kınından çıkmış bir intikam gibi, kapanmak bilmeyen yara gibi, kalakaldık.

şimdi bizim yaşamlarımızın kıymeti, bunun karşısında nasıl durmayı seçeceğimize bağlı. ya hep beraber durup var gücümüzle "bir daha asla, asla, asla!" diyeceğiz, ya da ne ölümüzün, ne dirimizin fayda etmeyeceği, dipsiz bir karanlığa sessizce gömüleceğiz. 

sen şimdi öldün ve bizi mecburen, başka Berkin'lerin kahramanı olmak zorunda bıraktın.
bakalım, kısmetse bu kara şansı, elimizin tersiyle itmeyeceğiz.

hoşçakal garibanım, güzel kardeşim, çocukluğum.
hoşçakal Berkin.

d.

Newer Post Older Post Home

2 vatandaş cevab hakkı kullandı :

moon said...

Sizin o duble yollarınıza acılı insanlar dökülecek, AVM'lerinizi öfke işgal edecek, dualarınız ölü çocukların lanetiyle bölünecek. Görürsünüz!
Ece Temelkuran

Anonymous said...

Bir çocuğun cenazesi ki yüz binlerce insana umut olsun. Etrafımdaki hemen herkes etrafındakilere bakıp umutlandı, hala bitmemiş dedi.
Soymakla bitiremediler, öldürmekle hiç bitiremeyecekler. Bizim gibi yumuşak götlü 'semt çocukları'nı bile sertleştirecekler ama bitiremeyecekler.